bir kafede sakince oturmuş çayınızı yudumlar, sigaranızı içerken aniden sükunetinizi bozan bir ses 'pardon sandalye boş mu acaba?' diye sorar ya. işte o an ne kadar yalnız olduğunuzun farkına varırsınız. gerçekten de o sandalye boştur ve biraz düşünceli biraz da sükunetin bozulmasının verdiği can sıkıntısıyla 'evet boş alabilirsiniz' dersiniz.
Kırk yılın başı arkadaşlarla dışarıya çıkmak istemiştir can. Akabinde rehber açılır ve sırayla bakılır;
yok lan bu gelmez şimdi
bu da gelmez sevgilisiyledir
bununla ne konuşacam ki lan ben geç bunu da
bu dershanededir şimdi
bu... Bunun ben ta amk zaten taktığı bile yok
bu yanlış anlar şimdi uğraşılmaz
sınavları vardı bunun
çalışıyo bu ya
diye diye bitirilir rehber. işin gerçeği kimsenin sizinle herhangi bir aktivite yapmak istememesidir. Çünkü kasvet dolusunuzdur ve insanlar sizden uzaklaşmıştır. Daha sonra öaah bana ne lan der her zamanki gibi kulaklığınızı takar sigaranızı yakar amaçsızca dolanırsınız sokaklarda. Yalnızlık insansızlık değildir hem. Farklı bir şeydir. Böylesini daha çok seversiniz hem.*
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte...
ya da
yalnızlığımm yaşamak zorunda olduğum.... diye devam eden şarkılarının yaşattığı his
her gece mecburen yaşadığım his
paylaşılmayan, azalmayan his.
bu farkındalığın, yıllar sürüp kasvetine cila üstüne cila sürdürenleri vardır ki, ölümü hiç bu kadar istememiştir bir canlı. ölümün, ölmenin artık gerekliliği vurur duman içinde kalmış zihne..
Uzun süre telefonunuza bakmamış olup elinize aldığınızda kesin birileri arayıp sormuştur diye düşünürken tuş kilidini açıp ekranda duvar kağıdınızı net biçimde görmenizdir.