ameliyathane önünde beklerken bitmek bilmeyen saatler boyunca bildiğiniz iki duayı ardı ardına okuyup, içerden her çıkan doktorun yüzüne bakarsınız. saatler sonra görevlinin biri içerdeki hastanın yakınını çağırır ve siz tek başınıza o ameliyat kapısına doğru yürürsünüz işte o an buz gibidir. yalnızlık tavan yapmış hatta yapayalnızlık çatısından su sızdırmış, rutubetle kabarmıştır artık.
taze ayrılık anıdır.
uzaklaşınca sevgili gözden...
güzel cümleler yerini "sen, ben"'e bıraktığı zamandır.
bilmektir, hiç gelmeyeceğini. acısını sessizce çekerken yürek, ses çıkarmamaktır, gözlerini kırpmaya korkmaktır, akmasın diye gözyaşları...
hani gözler herhangi bir yere bakmak ister, dişlerinizi sıkarsınız, ayaklarınız ya da elleriniz sürekli hareket etmektedir. daha yavaş nefes alıp verdiğiniz andır, yutkunup iç çekişinizdir...
sevgilinizden ayrılıp üstüne; ben bu kızı bırakabiliyorsam sigarayıda bırakırım diyip paketi büküp attıktan sonraki o gecmek bilmeyen bir saat.
(bkz: tükürdüğünü yalamak)
sevdiğiniz insanın sizin dışınızda herkesle gülerek konuşmasıdır, arkadaşlarıyla buluştuğunda herkesin koyu bir sohbete dalması ve sizin hayalet olduğunuz andır, aslında birinin yanında olupta hiç yan olamadığınız andır.
sessiz bir ortamda yalnız kalınmış bir andır. sıkça karşılaşılan bir durumsa genellikle bu tipler, ya mükemmelliyetçi veya haddinden fazla vasıfsız,vasat olanlar için karşılaşılan bir durumdur. bu tip duygular insanı uçsuz bucaksız deryalarda gezdirirken mutsuz eder ki, bu da tahayyül edilenin dışına çıkarır insanı.
arkadaşlarınızla otururken herkesin birbiriyle birşeyler konuşması fakat sizin bu konuşmaların hiçbirini anlamamanız, kendinizi yabancı gibi hissetmeniz.
deliler gibi aşık olduğunuz kadının; bağırmalı çağırmalı, hakaretli küfürlü bir kavga sonrasında "seni terkediyorum" dediği gece, o mükemmel sevişmelere, en zevkli uykulara ev sahipliği yapan yatakta tek başına bir o tarafa bir bu tarafa dönüp durarak yattığınızı/uyuyacağınızı sandığınız andır. ne kadar içtiğinizin de önemi yoktur artık yalnızlığınız için. zira hayat sizin salaklıklarınızı affetmeyecek, hoşgörü ile karşılamayacak kadar sert bir şeydir. geberene kadar ağlasanız da içinizdeki o boşluktan her saniye bir kere daha düşmekten alıkoyamazsınız kendinizi. ve bir kere daha... bir kere daha...