birbirini önceden tanıyan bir topluluğun içinde bir yabancı olarak varolmaya çalıştığınız ilk gündür yeni geldiğiniz sınıfta ilk gündür belki herkesin bir arkadaşı varken herkes tenefüste kiminle oynayacağını bilirken ve bir sürü tatil anısını gülerek anlatırken sizin tek oturduğunuz sırada yok farzedilmenizdir saatlerde kıpırdamadan o sırada oturmak önünüzdeki kitaba bakmak yerinden kalkmaya konuşmaya utanmak ve sonunda kimsenin sizi oyun oynamaya çağırmayacağını kimsenin sizinle arkadaş olmak istemediğini hissettiğiniz andır.
deliler gibi aşık olduğunuz kadının; bağırmalı çağırmalı, hakaretli küfürlü bir kavga sonrasında "seni terkediyorum" dediği gece, o mükemmel sevişmelere, en zevkli uykulara ev sahipliği yapan yatakta tek başına bir o tarafa bir bu tarafa dönüp durarak yattığınızı/uyuyacağınızı sandığınız andır. ne kadar içtiğinizin de önemi yoktur artık yalnızlığınız için. zira hayat sizin salaklıklarınızı affetmeyecek, hoşgörü ile karşılamayacak kadar sert bir şeydir. geberene kadar ağlasanız da içinizdeki o boşluktan her saniye bir kere daha düşmekten alıkoyamazsınız kendinizi. ve bir kere daha... bir kere daha...
arkadaşlarınızla otururken herkesin birbiriyle birşeyler konuşması fakat sizin bu konuşmaların hiçbirini anlamamanız, kendinizi yabancı gibi hissetmeniz.
sessiz bir ortamda yalnız kalınmış bir andır. sıkça karşılaşılan bir durumsa genellikle bu tipler, ya mükemmelliyetçi veya haddinden fazla vasıfsız,vasat olanlar için karşılaşılan bir durumdur. bu tip duygular insanı uçsuz bucaksız deryalarda gezdirirken mutsuz eder ki, bu da tahayyül edilenin dışına çıkarır insanı.
sevdiğiniz insanın sizin dışınızda herkesle gülerek konuşmasıdır, arkadaşlarıyla buluştuğunda herkesin koyu bir sohbete dalması ve sizin hayalet olduğunuz andır, aslında birinin yanında olupta hiç yan olamadığınız andır.
sevgilinizden ayrılıp üstüne; ben bu kızı bırakabiliyorsam sigarayıda bırakırım diyip paketi büküp attıktan sonraki o gecmek bilmeyen bir saat.
(bkz: tükürdüğünü yalamak)