ayda yılda bir cumartesi arkadaşlarla gezip tozup eğlendiğin ertesi pazar akşamına kadar aynı evde vakit geçirdiğin arkadaşlarının gittiği an. üstüne ertesi gün okul/iş olduğunu hatırladığında bastıran yanlızlık duygusu paha biçilemez.
Hani kıyafet denenir, millet çıkar kendisini bekleyene gosterir ya hah işte dışarda kimsenin olmayışı ve perdeyi açıp çıkmaya gerek bile duymadan içerdeki aynaya baktığın an da bunlardan biridir.
Yaz tatilinin başladığı gündür. Yalnızlık değil de onsuzluk desek daha doğru. Ne zaman yaz tatili başlar şehir dışına uzun yolculuk başlar yanımdaki koltukta oturan o değildir. Telefonda konuş konuş nereye kadar. neyse taş basıyoruz artık kalbimize.
tartışmasız sevgiliden ayrıldıktan sonraki ilk pazar günüdür.
ötesi yok. yemin ediyorum ötesi yok ! hele ki nispeten uzun sürmüş bir ilişki ise inanılmaz bir durumdur. sonuçta düşünsene sürekli beraber olduğun bir kadın var haftaiçleri neyse ama haftasonları özellikle pazar günleri için planlar yaptığın kadın hayatından çıkıp gidiyor. önceleri pazar günlerinin anlamı sabah kalkıp güzel bir duş ardından öğle saatlerine doğru o kadınla buluşup denize nazır bir kahvaltı üstüne sıcak çay ve sigarayken artık öyle bir durum söz konusu değil. yada iyi bir pazar uykusunun ardından öğleden sonra hevesle beklenen sinema filmine gitmek üzere buluştuğun sevdiceğin patlamış mısır falan alıp heyecanla filmi beklemek. film sonrası bir kahve yada hafif bir yemek üstüne sevdiceğine baka baka ateşini harladığın bir sigara. işte ayrılığın yaşanmasından sonraki ilk pazar bunların hepsi son bulur. ve yalnız kaldığını en iyi ilk o pazar günü idrak edersin.
sonuçta düşünsene bir çok insanın iple çektiği o meşhur pazar günü gelir çatar ama artık senin o yataktan çıkıp 1 bardak su içip kendine gelmek için bile bir sebebin yoktur. düpedüz yalnızsındır ve resmen tokat gibi suratına çarpmıştır bu durum.
ulan arkadaş nasılda garip oluyor insanın içi öyle değil mi ? ne demek istediğimi anladınız değil mi ? bunu sizde yaşamışsınızdır illa ki. yani diyelim ki uyandın. ee ? hadi bi kahvaltı edeyim dedin yedin birşeyler sonra ? geri yatsan bir türlü, tv desen oradan da pek ümit yoktur. "henüz yaşım genç kalkıpta kovboy filmelerine saramıycam" derken... aklına sevgilinle yaptığın tatlı pazar günü sinema gösterimleri gelir hüzünlenirsin. ağır bir yalnızlıkla yüzleşirsin.
sonra ne mi olur ? sonra pek birşey olduğu yok. benim gibi oluyorsunuz işte. ben ne mi yapıyorum şuan ? şuralarda bir yerde sigaram olacaktı el yordamıyla onu bulmaya çalışıyorum sonrada belki bir bira içer bu pazar günününde kafasına böyle sıkarım.
anlayacağınız günlerden pazar. ve ben en son bu kadar yalnızken sanırım anne karnındaydım.
sigarayı buldum. size iyi pazarlar benim biraz yalnızlığa ihtiyacım var.
otobüs yolculuğunun bittiği, otobüsün yolcuları indireceği yere geldiği zaman. diğer yolcuların onları özlemle bekleyen yakınlarına sarıldığını görürsünüz. sizi bekleyen kimse yoktur. bilmediğiniz koca şehirde gitmeniz gereken yere kaybolmadan gitmenin tedirginliği ve yalnızlık sizi iki kat üzer.
tabi gittiğin düğün derneklerde '' ee siz ne zaman evleniyorsunuz?'' sorusuna gülümseyip '' biz ayrıldık'' dediğin anlarda da koyar. onun dışında en yakın arkadaşının söz- nişan hazırlıklarına yardım edip, onun adına sevinirken, kendi çeyizlerine bakıp göz doldurduğun anlarda da koyar.
çok mutlu olduğun andır. acı tek başına yaşanır da mutluluk havai fişek misali içinde patlarken o rengarenk kıvılcımlarını paylaşmak istersin. paylaşacak birileri olmadığında mutluluğundan hüzün duyarsın.
Yanından geçen çiftin sana çarpıp farketmemesidir. Özrü bekleyen bedene temas değildir bu kavşakta. Bana boşluğu hatırlatması 40 yıl özür dilese bile o boşluğun bir saniyesini bile affettiremeyecek olmasıdır özrü bekleyen. Kulaklık takıp aldırış etmeden yola devam edilmelidir. Arkalarından " Özür dileriz " demelerini beklemek yanlızlığın reyting rekorlarını kırmasına yol açacaktır. Yapılması gereken içine atmaktır. Bu kendinizi atacak bir yer bulamamanız demektir...