Başarısızlıklar, üzücü anlar. Sonuçta mutlu anlar herkesle paylaşılıyor ve her insan kendine orada yetiyor. Ama tersi zor olabiliyor.
(bkz: Ölüyorum haberin yok)
Tek başına bir şişe şarabı bitirdiğin, kendi kendine konuşmaktan kafan patladığı için en sevdiğin kitabın altı çizili yerlerini ağır ağır okuduğun andır.
yanınızda seslenecek kimsenin olmamasıdır. ağır ancak böyle gelir. geçenlerde biri yazmıştı. hayatınızda gönül anlamında sevgiliniz olmaması değil yalnızlık. evde veya bir yerde tek kalıp kimseden yardım isteyememek tarzında bir şeyler demişti. ben bayağı bir utanmıştım okurken. kendi adıma yani. sen yalnız değilsin dedim kendi kendime, sen şımarıklık yapıyorsun hatalarından ders çıkarmıyorsun dedim.
Yalnızlıktan kasıt, duygusal bir birliktelikten yoksunluksa, bu bazen tercihtir, nadas durumudur, ya da o büyülü çarpışmanın olmama hadisesidir ve ağır gelmez.
Doğru zamanda, doğru insanla karşılaşabilme ihtimali insanı güçlü tutar.
Velev ki olmadı, yapacak çok şey yoktur, yalnızlıkla barışık olmak gerekir.
Dostlarınız ve aslan gibi bir aileye sahipseniz daha hafif atlatılır bu süreç.
Ama en çok kavanoz kapağı açamadığımda ya da ne bileyim eşşeek kadar valizleri tek başıma sırtlandığımda koyuyor yalnızlık.
Zamanla onu da halletme tekniklerini öğreniyor insan.
Kim korkar hain kurttan, pehhhh?!
Boğazında bir şey düğümlenir ,ne yanına gidip kimseye anlatabilirsin ne de telefon rehberini karıştırman işe yarar .Gözlerin dolar ve yapayalnız olduğunu iliklerine kadar hissedersin zor bee.
Arkadaşlarınla buluştuktan 1-2 saat sonra, herkesin sevgililerine veya başka arkadaşlarına gitmek için kalkması, senin de "e napayım, eve gideyim bari..." diye ağır ağır yürümen.
yazın tam ortasıydı. saunadan bir farkı olmayan küçücük çatı katı odamda kitap okuyordum, daha doğrusu okumaya çalışıyordum.
bir süre sonra telefonuma gelen mesaj sesiyle birden irkildim, heyecanlandım. beklemediğim bir şeydi, epeydir telefonumdan bir ses çıkmıyordu. ne arayan ne de soran vardı. gerçekten heyecanlanıp, kitabı bırakıverdim elimden ve telefona koştum. o kısa sürede kimden mesaj gelmiş olabileceğini, acaba mesajda bana ne yazılmış olduğunu düşündüm heyecanla. telefonu elime alıp mesajı okuyunca bu çocukça heyecanım yatışmıştı. işi düşen birisinin attığı mesajdı.
daha sonra kitabımın kapağını tekrar açıp, kaldığım yerden devam etmeye çalıştım ama kısa bir süre hiçbir şey okuyamadım. kendimden utanıyordum.
sıkıcı derste saniyeleri sayan bir öğrencinin teneffüs zilinin sesini duyar duymaz kapıya fırladığı gibi telefona fırlamıştım. bu çaresizliğim kısa bir süre kendimden utanmama neden olmuştu.
uluslararası zaman ölçüsü bakımından kısa fakat psikolojik açıdan daha uzun gelen bir süreden sonra yeni sayfalarda yavaş yavaş ilerledim...
Dün yılbaşıdna hep beraber eğlenirken bugün kendi yalnızlığım, deniz manzaram kitaplarım ve bilgisayarımla yaşıyorum.
ilk defa bu kadar ağır geliyor yalnızlık. Yılbaşını arkadaşlarla geçirilen geceden sonra evde kaldığınız an hissedilen zamandır.