önceleri yalnızlıktan kurtulmak için her fırsatı değerlendirirdim. daha doğrusu değerlendirmeye çalışırdım. bayağı bi tecrübe edindim sanırım.. bazı insanlar hep yalnız kalacak. evet korkutucu biliyorum ama bu doğru. şimdi bana hiç kimse yalnız değildir, herkesin bi arkadaşı, dostu, sevgilisi, ailesi vs. vardır falan demeyin. çünkü anlattığım yalnızlık, yaşadığım yalnızlık böyle bir şey değil.
şu kocaman dünyada bir kafa dengimi bulamadım. insanlar dünyevi şeylerin büyüsüne kapılmış.. cinsellik, para lanet olsun!
bir şeyler hep yanlış gibi ama ben o yanlışın ne olduğunu bilmiyorum. zaten bilmekte istemiyorum ama hani boğazına kılçık takılır da çıkartmaya uğraşırsın ya işte öyle beynimin içinde dolaşan yüzlerce cevapsız soru var ve tek istediğim düşünmemek. tek istediğim, sessizlik, huzur, yalnızlık.
alışkanlık haline geldiğinde insana tercihlerinin doğru olup olmadığını sorgulatır. çocukluğundan beri kendi kendini oyalan biriydim. mutsuz olduğumda duyduğum avutma yöntemlerine hiç inanasım gelmezdi. hep olayları kendi kafamın içinde yaşıyor ve orada çözmeye odaklanıyordum. bunu istemsiz yapıyordum her seferinde. zaten başkalarının yanında rahat olamazdım hiç, utanır sıkılır, kendimi gizlemeye çalışırdım. 1-2 yakın dost edindim o kadar. ama yine canım sıkıldığında kimseye anlatmak istemiyorum kendimi. yine hemen kendi kafamın içine yöneliyorum, sanki bi bok var gibi. ya da dışarı çıkıyorum o zaman daha rahat hissediyorum. doğa da her şey olduğu gibi çünkü. yağmurlu, bulutlu, güneşli, çamurlu.
geniş bir müzik ve film kültürüne sahip olmak, resim çizmek ya da enstrüman çalmak gibi hobilere yeterince zaman ayırmak, kitap okumak, dışarı fazla çıkmadan yaşamayı; insanlarla muhattap olmaya tercih etmek, konuşmayı sevmemek, aşık olmayı istememek...
Kısacası asosyalliğe giriş mi diyeyim, gelişmesi mi diyeyim, asosyalliğin sonucu mu diyeyim; bilemedim.
ipek böceğinin, kozasının içinde hapsolduğu günlerinde ona acıyıp makasla kestiğim çocukluk günlerim ah..! bilemedim ki ben onun o tenhalıkta hoş ve sarhoş olduğunu.