her nesne, her varlık için tabiat, denge denen unsuru göz önünde bulundurarak yapısını oluşturmuş, denge bozulmasın diye de kardeş kılmıştır. yağmurun toprakla buluştuğu an etrafa yayılan, kalbimizi titreten o koku gibi.
yalnızlık...
içinde bulunduğum yaz mevsiminin farkında bile değilim, halbuki dalında eriği ve en yokuşda asılı cevizi koparmak, ellerim yeşerinceye dek deyim yerindeyse karnımı doyurmak bu mevsimin en sevdiğim tarafı.
etrafıma duvarlar örmeye başladığım ve sıcaktan da bunaldığım bu dönem, etrafıma duvar örmeme neden olanlardan mıdır yoksa yazın amansız sıcağından mıdır bilinmez, bilemedim, bunaldım.
her bedenin arkasından sürüklenmek, tenimin kabul etmediği et parçalarıyla sevişmek zorunda kaldım. bedenimi mutlu etmek için gösterdiğim çaba ruhumun benden uzaklaştığını görmeme engel oldu, utandım yabancı bedenlerden.
anlaşılamaz bir yolun tam olarak kestiremediğim bir yerinde, elimde intihar etmeye teşebbüs dahi edebileceğim hiçlik ile ne yürüyor ne de duruyordum.
önce ruhumu satın aldılar, karşılığında değerlerimi rüşvet verdiler, kabul ettim. farkında olmadan yalnızlığa itildim, anlaşılamaz durumdaymışım.
kışın çatı kenarlarında donmaya başlayan, sarkan, buzdan oklar gibi saplandıkca farkettim ilk anda acımayan, acımasız sözler işittim, arada kaldım, ördüğüm duvarlarin temeli oldular.
ilk anda anlaşılmayan, kalabalık kesilince farkedilen, rabarba durulunca ortada kalan son söz gibi, kovanından çıkan merminin havada bıraktığı iz gibi sonradan anladım, anlaşılamadığımı.
giderek yalnız kalmaya başaldım, ben bile bazen bana uzak kalıyordu, bir yanım uzanmakta masanın üzerinde duran kenarları kütahya çinisi motifinde süslenmiş camdan vazonun içindeki anahtara, bir yanda da ne gerek var, o anahtar açmaz ki seni anlayan kapının kilidini diyen, sitem dolu sözlerle bir al bir bırak yerine...
yalnızlığım, çözülmeye namüsait bir gazete ekinde saklı bulmaca gibisin, hep aşağıdan yukarıya, çıkıldıkca geri dönüşü imkansıza yaklaşan, inmeye cesareti olmayan çingene gibisin. cevapları, yere ulaştığımda bulabileceğime inandığım bir işaretten öteye elimde intihar etmeye teşebbüs dahi edebileceğim hiçlik ile ne çıkyor ne de iniyordum.
yalnızlık anlaşılmamak değildir hayatında güzel bir şey olduğu zaman bunu paylaşabileceğin bir insan olmadığını görmektir gece geç saatlere kadar oturup hayatı sorgulamaktır anlaşılmamak değil ama kimse üstün değil hepimizin sadece bakış acısı farklı olduğundan bu kadar çelişmemiz sadece oturalım ve zamanın gidişini izleyelim çünkü bir gün gene yok olacak o yalnızlık.
yalnızlık anlaşılmazlıktır dışardan bakanlar için, fakat kendine olan yolculuğundur aslında. kendimizi tanımak istiyorsak eğer, yalnızda kalabilmeliyiz. eyvallah, kabul ediyorum zor bi durum belki ama kendi sırlarını keşfedebilmen için bu şart. kalabalıklar içinde ne kadar da ben kendimi biliyorum, duruşum, tarzım belli benim arkadaş! desende kısmen kayboluyosun, bunuda kabul et arkadaş. en özgür olduğun an yalnız olduğun andır. o yüzden özgürken yalnızsındır, yalnızken anlaşılmaz, anlaşılmazkende yolcu.