yemek yerken kalabalığı ve insanlarla muhabbet etmeyi seven yalnız başına kaldığında yemek yemek istemeyen, yediğinden tad alamayan insandır. belki de korkusu yalnız kalmaktır.
zaruri durumlarda tvnin sesi açılarak, birini arayarak en olmadı karşısına oyuncak dizip onlarla yemek yenilebilir.
Sabah uyanınca ilk iş sigaraya abanan insandır.
Lan şu bitsin sonra mis gibi bir kahvaltı hazırlayacağım der ama yapamaz mesela. Uzanıp tv falan izler. Kahvaltı öyle geçer, akşam yemeğinde birilerini mutlaka bulur yoksa aç kalır. Sabahattin Ali'nin muhteşem sözlerinin tarif ettiği insandır.
"Bazan bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazan da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret falan değil.. insanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum. Kafamda hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor.. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. Bütün bu beynimde geçen şeyleri teker teker uzun uzun anlatacak birini. O zaman ne kadar hazin bir hal aldığımı tasavvur edemezsiniz."
yemek sırasında muhabbetten öteye sadece yalnız olmadığını bilmek bile yeterlidir o insan için. onun yerine televizyon da açılır tabi. peki ya yemek sonrası sofra daha ortada duruyorken, belki yakacağı bir sigarayla beraber, kiminle konuşacak? politika, ders, dedikodu, fıkra.. aklına ne gelirse. sofra sohbeti gibisi var mı allasen!