bu bazılarını o kadar iyi anlıyorum ki! ellerimden kayıp gitmek için denizanası kıvamına geldiklerinde bile iğrenmiyorum onlardan, onların kendilerinden iğrendikleri kadar..
oysa ki gül gibi gerçeklikleri, çelik gibi soğuklukları, ateş gibi acıları ve deniz gibi dipsiz sevinçleri olacaktı bağzılarının..
Bir can güngör şarkısı. En başarılı yorumlamasını barış kocatürk'ün yaptığı kanısındayım.Hatta orijinalinden çok bunu dinliyorum. https://youtu.be/nrmd2p7Pwp0
En korktuğum olay. Düşünsenize yalnız başınıza ölüyorsunuz evinizde, yaşlı ya da genç farketmez. Günlerce kimse uğramıyor evinize, bedeniniz cansız şekilde uzanıyor kanepede. Ve meraklı bir komşunuz farkediyor günlerdir evden çıkmadığınızı. işkilleniyor, diğerlerine haber veriyor. Kapı açılıyor, bir çilingir tarafından, ya da polis. Uzanmışsınız, bir ruh varsa eğer o çok uzaklarda artık. Ama sinekler yakın, bırakmıyorlar yakanızı. Ve eve girenler burunlarını tutuyorlar bu manzara karşısında. Gerçekten korkunç bence.
“Yalnız olmaktan korkma dostum, yalnız ölmekten kork. Bu dünya da yalnız yaşayanlara kimse acımaz hatta suratına bile bakmazlar. Ama eğer yalnız ölürsen, işte o zaman senin ölünü günler sonra – kokuşmuş olarak- bulduklarında sana acırlar.”
herkesin başına gelendir aslında.
herkes yalnız ölür.
ölüm denen noktaya kadar yatağının çevresinde 100 kişi de olsa o kapıdan yalnız girersin.
geriye kalan cesedi de çok takmayın; ya çürür veya belediye gömer.
esas mesele sağken, ruhumuz için ne yapıyoruz.