çevrendeki bir tomar insanın, sadece sayıdan ibaret var olduğu idrak edildiğinde, yavaş yavaş hepsinden sıyrılmaya başlamanın sonucudur. bir nevi perşembenin gelişini çarşambadan belli etmektir. yalnız yaşaya yaşaya bir bakarsın yalnız yaşlanmışsın.
insanin hayatinda yasayabilecegi en agir yanlizliktir.
en yanlizligi seven insana bile koyar bu durum.
birkere asla yediginiz sofrada yediginizden anlamassiniz. hep o diger bos sandalyelere takilir gözünüz.
mutlulugunuzu paylasabileceginiz kisiler etrafinizda bulunmazlar.
sizinle yaslanan bir kisinin eli, gerektiginde bir teselli icin omuzunuza düsmez.
sacina ak düsen sevgilinin sacini oksayip yüzünde ki hayat cizgilerinde anilarinizi bulamassiniz.
bayramlardan bayramlara kalmistir artik o cok istediginiz aile ortamlari, o bile eskisi gibi degildir.
bu hayatı sevgisiz yaşadığımızın ve yaşayacağımızın göstergesidir. şu anda yaşınız 30-40 olsun, gündüz en kötü ihtimalle işyerinde vakit bir şekilde geçer gider. çok yalnız hissetmezsin.
ama mesai bittikten sonra eve gittiğinde yaşadığın hayata bakıp, korkarsın ve yaşlandığın zamanı düşündüğünde ise gözlerin dolar.
sözlüğün deliakanlılarının şimdiki hayatlarında maalesef pek iplemedikleri durumdur. yalnızlık ölüm demektir.
hayatım boyunca hiç korkutamadı beni, hiç düşünmedim, hep kabullenilmiş bir şeydi benim için, ta ki beşiktaş çarşısının ortasında kahvaltı için gittiğimiz dükkanı işleten iki ihtiyarı görene kadar. adam kaymağımızı ekmeklerimizi getirirken yürümekte zorlanan teyzem sallana sallana yumurtamızı getirip masamıza koydu gülümseyerek, arkasını döndü gidiyor, amcam onu izliyor gözlerini hiç ayırmadan, yanından geçerken hafifçe sırtını sıvazladı kadının, sonra da bize dönüp gülümsedi o da. bir adam bunca yıl sonra bir kadına böyle bakabiliyorsa, hala birbirlerine dokunmak ikisini de böyle güzel gülümsetebiliyorsa birini bir ömür boyu sevebilme ihtimali gerçekten var demektir ve tabii bunu kaçırma ihtimalimiz de öyle. ilk kez yalnızlıktan bu kadar korktum o gün.