en çok hasta olunduğunda yahut rüzgarın artık yaprakları döktüğü mevsim geldiğinde anlaşılır tadı, ruhu, soğukluğu ve çaresizlii. ne içinizi ısıtacak bir çorba kaynatanınız vardır, ne de ilaç saatiniz geldiğinde onu size sevgi ve şefkati ile uzatan bir çift el, ne uzanırken uyuya kaldığınız yerde üzerinizi örtecek anaç hisler, ne karşı sandalyenizde oturmuş, yemeğinize eşlik eden bir siluet, ne de izleyeceğiniz film kavgasında uzlaşı sağlayacağınız bir sıcaklık... adı gibi varlığı ürpertir sizi. dayanma dirayetinizi kırar bazı bazı, depresif hallere itiverir, onu dahi paylaşacağınız bir dost sesinin olmamasıdır kendisi.
odalarınız bir başkası kokmuyordur. evin tümü sizin kokunuzu yansıtır, yalnızca sizin. bir başka kişinin adı olmadığı gibi, varlığı duyulmadığı gibi, kokusu da sinmemiştir. öylece çarpıverir acımasızlığın, tekil olmanın bergüzarlığında kendisini... özlemin gerçek kavramını kavrarsınız, hayatın en zorunu yaşarsınız, onu tüm çıplaklığı ile kanıksarsınız. başa gelmeyince, istemesi ve söylemesi kolay gelir insana: " ben zaten yalnızlığı çok severim " , " benim mizacımla çok örtüşür kendisi " , " kendime ne kadar güçlü olduğumu kanıtlıyorum böylece " , " kimseye muhtaç değilim! " sesleri yankılanır içte ve dışta; lakin içsel fırtınayı kimse görmez gösterilmediği sürece.
sonu yoktur bu halin, duygunun, hissin, gerçeğin. evet, herkes ihtiyaç duyar dönem dönem yalnız kalmaya. ama peki, yalnız olmaya kimin gücü yeter, kimin canı çeker? bir evin içinde yalnız kendi kokunuz olsun ister misiniz? koca masanın ortasında tek tabak, bardak, bıçak, çatal olması size ne kadar yahut kaç gün cazip gelir? kallavi bir yalnızlık başucunuzdayken, yaşlanmak sizi olması gerekenden ne kadar korkutur? bir sese dahi muhtaç olmanın esareti ile başa çıkabileceğinizi sanıyor musunuz?
her insan yitik olmaktan, unutulmaktan korkar, imtina eder. hep hatırlanmak ister. peki ama yalnız bir insan bunu nasıl başarır? üstelik büyük bir adam olmayı başaramayan kısım, yüzyıllar sonra hatırlanma ihtimali olmayan adam bu halin üstesinden nasıl gelir?.. *
değer verdiğiniz insanın sizi tabiri caizse piç gibi orta da bırakma hadisesinden sonra hissettiğiniz duygudur. nedensiz bir çekip gitmedir, nedeni hiç bir zaman anlaşılmayacaktır. defol git demek istersin ama diyemezsin meğer ne kadar da çok anlam yüklenmiştir değmeyecek bir insana... göz yaşlarının gözden akamadığı yüreğine, en derinlere akmasıdır, yalnızlık çok acıdır yer bitirir adamı, bitirir...
'Çevrende kimse yokken yalnızsındır.Yaşamın ıssızlığında kimsesiz kalmaksa bambaşka bir duygu.Yapayalnızlık budur işte!Ozaman sığınacak bir yer arasın kendine...'(canan tan)
3 kuruşluk adama 5 kuruş değer verdiğinde aradaki 2 kuruş farka seni sattığını anladığın an içindeki histir yalnızlık.yaşayarak öğrenilmesi gerekendir aslında..sadece yalnız kalmamak için...
kendini ne kadar avutursan avut, adına ister sevgili de isterse de arkadaş ve tüm bunları sübvanse edeceğin deli gibi aktiviten olsun; ister tarcih olsun, isterse mecburiyet,zordur.
"kontor yüklemek için falanca gün..."
"filanca hödöcell kampanyası için şu hedeyi canlandır"
"ottan yararlanmak için bok yazıp wcye yollayın"
"birbirinden güzel melodiler için kedi kes"
vb. mesajların, "hacı naber" tarzı mesajlardan neredeyse karesi, küpü derecesinde fazla olması durumudur.
Koskoca dünyada kaybolmuş, sevgi denen kavram semtlerine bile ugramamış alçakgönüllü, asil ruhlardır. Bu insanlara toplum tarafından pek iyi bir gözle bakılmaz, onlar dış dünyada değil iç dünyada yaşarlar. Genelde çok bilgili olurlar ve özel, yüce ruhlu insanlardır. Hayvanlara aşırı bağlanma gösterirler ve sürekli hayal kurarlar. Gerçek hayatta yaşayamayacakları, yaşamadıkları bir çok şeyi düş dünyasında yaşarlar. Cinselliğe hiç ilgi duymazlar yada fanteziler üzerine kurarlar. Hayatları boyunca evlenmezler. Bağımsızlıklarına ve özgürlüklerine düşkün olurlar. Özneldirler, orjin fikirleri vardır. Zengin bir entellektüel birikime sahiptirler.
Yalnız insan, tek başınalığın yolcusudur. Her ne kadar toplumla iletişimi kesik olsada genede sosyalleşmek için içten içe derin bir arzu duyarlar. Bir çok kes bunu denerlerde, ama her seferinde başarısız olmaları onları dahada yalnızlaştırır, koskoca bir hiçliğin ortasında sürekli sorgulamaya başlarlar.
Bir insanın yalnız olmasının nedeni; geçmişte yaşadığı terk edilmeler, kabullenmemeler, ihanetler, başarısız ilişkiler, travmalar ve kayıplar olabilir. Bu yalnız-hayalprestimizin evine lise yıllarından tanıştığı eski bir ahbabının geldiğini düşünün! Ona çekinerek kapıyı açacak, içeriye davet ederken isteksiz tavırlar takınacak, yılların yalnızlığını ve kaybolmuşluğunu yaşadığı ruhundan yansıyan soğuk ve buzlu gözleri eski dostuna anlamadığı bir antipati yaratacak. Bu süreçten sonra eski dostu içeriye geldiğine pişman olmuş bir halde ve gelindiğine pek sevinilmemiş olduğunu düşünerek girecek. Kibarlık gereği eski yakın bildiği dostuyla bir kac güncel muhabbet yapacak ve işim var deyip çekip gidecek. Daha sonra gene görüsürüz umarım diyecek ve kapıdan cıkarken bir daha o semte ugramayacagına dahil ant içecek. Hayelperestimiz ise kendine göre bir darbe daha alacak, dostunun gözünden yansıyan zoraki ve korkak tavrı, şaşırmış, hayret etmiş jest ve mimikleri görerek dahada yalnızlığına gömülecek. Yalnızlığıyla çevrili kalesinin taşlarını dahada sağlamlaştırmak için; gördüğü sorgulayan gözleri çimento olarak kullanacak.
bir paket makarnayı iki seferde yemektir.*
kinder bueno'yu paylaşacak kimseye sahip olmamaktır.*
tuvalette iş görüldükten sonra farkedilen bitmiş tuvalet kağıdı rulosu yüzünden dehşetle irkilmektir.
"hadi tost yapayım" denildiğinde "off yine mi" diyenin olmamasıdır.
hakkında entry girerken insanı sıkıntıdan öldürendir.
sıkıldım ulan.