Ve şuna inandım, bu hayatta gerçek olan teş şey var oda : yalnızlıktır. sen ona ihanet edersin o sana etmez, sen ona sırt çevirirsin, o sana çevirmez, sen ona küsersin, o sana küsmez. kısaca doğru yaşamayı bilmiyorsan, yalnız yaşayacaksın. çünkü yalnızlık bir atı tımar etmişçesine insanı tımar eder.
yalnızlık acı koyar gebe kalırsın bir süre sonrada depresyon adında bir çocuğun olur.
kendini sorgularsın, yanlışlarını görür, sadece kendi yanlışlarınıda değil, çevrendeki herkesin yanlışını görürsün ve güçlü iraden varsa, beyaz bir sayfa açarsın. yalnızlıkta öğrendiklerini hayatta uygular bu şekilde doğru bir insan olarak geberir gidersin.
dönüp dolaşıp gene kürkçü dükkanına yani yalnızlık isimli sırdaşıma geliyor konu. seni yalnız bırakmayacak tek şey yalnızlıktır. sen onu bırakmadığın sürece o hep senle olur, en iyi arkadaşın olur, sırdaşın olur onunla konuşursun, çok fazla balataları sıyırmışsan onunla sevişirsin.
bazen düşünüyorum herşey üstüme üstüme geliyorsa acaba ben mi ters yolda ilerliyorum? aslında üstüme gelen bir şey yok yanımdan geçenleri bile üstüme geldikleri düşüncesine kapılıyorum. bu şizofreni başlangıcı gibi görünüyor. fazla konuşmuyorum bu ara insanlık tarihinin susuş rekorunu kırma gibi bir gayem varsada ben bilmiyorum. bu bunalım başlangıcı gibi görünüyor.
geçenlerde yağmur yağıyordu her zaman gittiğim parkta saatlerce yağmur altında salıcağa bindim. bu neye işaret onu çözemedim. ama çok manyak bir histi. gerçi kıçım başım ıslandı ama sessizlik içinde yagmur sesini dinlemek üstelik her türlü grafikten, tasarımdan, iki yüzlü üç yüzlü insanlardan, uzaklaşıp kendini yalnızlığın kollarına atıp saatlerce düşünmek üstelik ne düşündüğünü düşünmek son zamanlarda başıma gelen en güzel şeydi. sanırım mutuluğun resmi bir salıcakta, herşeyden uzak bir park mıydı acaba?
yok ebesinin amı der gibisiniz. o kadarda değildir. ama bazen ciddi ciddi oturup şöyle bir düşünürüm sonum nere varacak acaba?
yalnızlık rıhtımdan bineceğim gibime geliyor imamın kayığına. nerde pozitif varsa ben orada negatif oluyorum. yani insanlar pozitif ise bende bir negatiflik başlıyor. yani ben gece isem onlar gündüz. ne onlar benim dünyama ayak uydurabilir nede ben onların dünyasına. bedenim gün ışığına çıksa dahi ruhum karanlıklara yalnızlık kelepçeleri ile mühürlenmiş.
bazen abarttığımı hissediyorum ama cidden çok zor günler geçirdiğim için daha mütevazi yazamıyorum ki amına koyayım. hayır berbat bir yaşam nasıl mütevazilikle yazılır onuda bilmiyorum. ne diyelim, ben acı çekiyorum ama çok değil az az şimdi çok diyip övmiyeyim kendimi falan mı?
şuan ki ruh halimi kendim çözme çalışmasındayım. bakalım zaman neyi gösterecek?
neden bu tür bir yazı yazdığımı bende bilmiyorum. ama eminim kimse okumayacak. siktir et be uludağ kimse okumasa da önemli değil, ben rahatlıyorum ya, koy götüne gitsin.
Fena alışkanlıktır yalnızlık. Beladır başa. Geldi mi gitmek bilmez; gitse yadırgar yerini döner gelir. Sokmak istemez araya kimseyi. Hele birde alışmışsa yerine döndürebilene aşkolsun.
Kaçınılmazdır yalnızlık. Her sevdanın, her alışkanlığın, her kalp eyleminin kaçınılmaz sonudur. Yüzsüzdür. Yerleşiverir size sormadan evinize, mutfağınıza, gönlünüze ve hatta simanıza. Bir bakmışsınız iki başınıza birbirinizi övüp duruyorsunuz. Yalnızlığınız;seni kimse haketmiyor diyor. Siz ;biz senle iyiyiz böyle; diye avunuyorsunuz. Birileri sorarsa yalnızlık gibisi yok nidaları atıyorsunuz. Kandırıyorsunuz karşınızdakini en çokta siz kanmak istercesine.
Sonra biri geliyor. Alıyor eline bütün boyaları. Boyuyor baktığınız pencereden bütün evreni rengarenk. Yavaş yavaş sızıyor aklınıza. Yalnızlığınıza düşman oluyor. Malum yalnızlınızda ona düşman. Pabucu dama atılsın istemiyor. Lakin siz utana sıkıla kapı dışarı ediyorsunuz yalnızlığınızı git!. . . ve bir daha gelme . . . Lütfen diyerek. Merak etmiyorsunuz yalnızlığınızı. Malum artık aklınızda, fikrinizde hatta işinizde gücünüzde başka biri var. Yalnızlık gibide değil. Böyle kanlı canlı. Güldü mü dünya gülüveriyor. Değişiyor dünyanız. Ölüm onun gidişine denk geliyor sizin için. Yalnızlığın adını duymak istemiyor, inatla red ediyorsunuz sevdiğiniz siz geçen ve geçecek her hangi bir zaman dilimini. Geleceğinize, geçmişinize ve şimdiki zamanınıza sığdırdığınız yarinizi, sevdiğinizi di;li geçmiş bir zamana sığdırma hatta tıkma düşüncesini almıyor aklınız. Ama aklın almadığını alıyor kader kollarına. Hatırlayıveriyorsunuz kimse yalnızlık kadar sadık ve vefakar değil. O sizin uğruna yalnızlığınızı yaka paça kapı dışarı ettiğiniz, kıyamadığınız kıyıveriyor size bir gün. Hemde hiç acımadan. Dünyanın kocaman bir boşluk olduğunu o zaman anlıyorsunuz. Adına ayrılık diyorlar. Siz başka bir tabiri daha layık buluyorsunuz: Yaşarken ölmek.
Adını anmak günahmış gibi sakınıyorsunuz zikretmeye sevdiğinizin. Değerse dilinize hep onu konuşacağınızı biliyorsunuz çünkü. Elinizi kolunuzu koyacak yer bulamıyorsunuz. Tüm eylemleriniz, gülüşleriniz eksiliyor sanki. Nefes bile alışınız yarım . Kalbinizde susmayanı dilinizde zaptetmeye zorluyorlar. Hatta sizi başka bir yare, başka bir kokuya meylettiriyorlar. Siz acıyorsunuz, siz kanıyorsunuz, siz ağlıyorsunuz ve siz ölüyorsunuz ama kimse bilmiyor. Taklit ediyorsunuz yaşayan insanları. Rastgele öylesine bir yaşamı seçiyorsunuz. Maddi ve manevi herşeyin nasılda yok olduğunu hatta kıyametin koptuğunu görüyorsunuz. Anlamını yitiriyor kelamlar.
Tövbesiz bir yemin gibi tutuyorsunuz sevdiğinizi içinizde. Hiç çıkmayacak bir leke, dikiş tutmayacak bir yara gibi durduruyorsunuz. Kalp sancırmış, bunu öğreniyorsunuz. Siz o vakit anlıyorsunuz yalnızlık gelmiş, sevdiğinizi kapı dışarı etmiş . . intikamını alıyor sizden.
Siz her şeye rağmen hep tövbe edip, hep kovuyorsunuz yalnızlığınızı. . . Onu kovmanıza değmeyecek simalar yüzünden.