yalnız doğdum yalnız öleceğim tribi

entry2 galeri0
    2.
  1. beni kimse anlamıyorla bütünleşiyorsa, ergenlik sanrısıdır.
    0 ...
  2. 1.
  3. tavanı paraşüt kumaşıyla çevrelenmiş bir bar köşesinde oturuyorduk, guns n roses'n en düz adama bile şiir yazdırabilecek don't cry'ı çalıyordu arka planda. dudağının kenarında yer edinmiş birasını şevkimle temizleyip, her kaçamakta koymaya çalıştığı başını omzumdan bir kez daha kaldırdım. boynumdaki ıslaklığının empoze ettiği huzurumla "ilk kez." dedim. "ilk kez birine seni seviyorum diyeceğim." anlamadı, zira 1 birayla sarhoş olabilen bu kızcağız sadece uyuklamayı geçiriyordu aklından. "tamam." gülümsedim ve bağımlısıyım dediği göğsümde kalp atışımı dinlemesine bir kez daha izin verdim.

    keşke tüm mutsuzluklarım aşk kaçamaklarım kadar kısa olabilseydi. onunla geçirdiğim 4 mükemmel günün sonrasında, 12. emirmişcesine ayrılık düşürmek zorunda kaldık yolumuza. yine ertelemiştim seni sevmeleri halbuki, geçireceğimiz yıllar boyunca çınlatacaktım o minik kulak kepçeni.

    2 kere sevdim ben. bundan belki önce belki sonra, sabahlara dek sindiremediğim aldatılışımı anlattığım o nadide kızdı bir diğeri. sağ yanağında, serçelere su havuzu olacak büyüklükteki gamzesi her gülümsemesinde susatıyordu beni. dirseklerine inen turuncu saçları hep mazi gibi koksa da, memleketim gibi hissediyordum omzunu/boynunu. yine sarhoştum, onca kalabalığın içinde sindiğim yanında tüm cesaretimle elini tuttum. kolaydı kaçmak, tersleyebilirse mazaretlere sığınmak, "hatırlamıyorum." demek. başkasıyla konuşurken gıdısından tutup çevirdim, benimle ilgilenmesi gerektiğini, sigaramı yakmasını istediğimi, çayımı ellerinden içmem gerektiğini, saçını biraz daha koklamanın beni mutlu edeceğini söyleyip durdum. şaşırdı, alkollü sanrısına sığınabildiğim bu dakikalar boyunca cesaret edemediğim her şeyi yapma fırsatım vardı.

    ertesinde hissettiğim huzura nazaran bir nebze de korku düşmüştü içime. kahve falı mazaretiyle buluştuk. hiç bere takmamama rağmen, görüldüğümde çabuk farkedilmeyeyim diye takıp gittiğim, hayali sevgilime düzinelerce şiir dizelediğim o barda, alkol için titreyen ellerimden sodamı yudumluyordum. tam karşıma oturacaktı. bacak bacak üstüne atma eylemi için yarım saat nedensizce çalıştım, hiçbir pozisyonda rahat edemiyor, için için heyecanlanıyordum. otururken yüzüme bakarak gülümsüyordu, saçları adeta büyü kıvılcımlarıymışcasına süzülüyordu omuzlarından. istemsizce edindiğim gülümsememle "beklettin" diyebildim.

    başka bir gün, başka bir yerde, başka topiclerle bu sefer bizi konuşuyorduk. 16 dakika boyunca gözlerime kızarık kızarık bakıp, lanet okurmuşcasına beni yerleyip durdu. ömrümün geri kalan kısmı boyunca orada bana bağırıp çağırmasına seyirci kalabilir, hiç bozmadığım tebessümümle o mekanı mezar edinebilirdim. konuşamadım, birazdan otoparka gideriz, nefesimi duyabilecek yakınlıktayken söylerim ne söyleyeceğimi diye düşünüp kalkmayı teklif ettim. otoparkın izbe köşesinde elinden aldığım anahtarı avuçlarımı terletirken ben, papisi ölmüş bir çocuk gibi sarıldım tuzlu tenine. önce çenesine, sonra dudaklarına, kulaklarına, gözlerine, boynuna teker teker fısıldadım sevişimi. bu zamana kadar biz için çabalayan o kız, boş kümeye örnek olabilecek bir sebeple "istemiyorum, güvenmiyorum." dedi.

    ilk defaydı birine seni seviyorum deyişim. ilk defa birinin teninin tuzunu sevişim, ilk defa bebek ilgisi bekleyişim gibi tüm ilklerim tek bir güvensizliğime heba olmuştu.

    "çok kadın hiç kadındır oğlum yalnızlıktır bunun sonu" diye tekrarlamaya başladım. aşka dair tüketmediğim tek şey aşk sözcükleriydi o güne dek, onu da orada yitirdim. aldığım ahlara, çektirdiğim günahlara varsayarak sigaramın izmaritinde yine, yeni, yeniden düşlerimle tükendim.

    hiçbir dostum yok aslında omzunda ağlayıp, yargılamamasını bekleyebileceğim. yarattığım güvensizlikten dolayı tanıştırmak isteyeceğim kızla tanışmak isteyecek bir annem de yok mesela. oturup, ensemde elinin sıcaklığıyla dinlebileceğim, paylaştığım her derdi dinleyebilecek bir babam, "bu sefer de bu mu?" demeyecek bir ablam da yok benim.

    son günlerde yalnızlığımla kalabalık zamanlar geçiriyorum.

    zamanın birinde bir abimizin "sevdiğin kadar sevileceksin. ne fazla, ne az." sözüne aldırış etmemiştim. yetmiyor artık tek başıma sevişlerim, yeterim diyemiyorum. yetemiyorum, kimseye güvenemiyorken bu güvensizliğim yüzünden kimsenin güvenini de kazanamıyorum. her güçsüz güçlü gibi, yine kaçmayı planlıyorum buralardan. uyumak bile kaçırmıyor geçmişimi benden.

    1.5 yıl boyunca güvendiğim tek insan tarafından bilmem kaç kez aldatılmak yıkmadı beni. mazaretlerle biten ilişkiler, biter bitmez edinilen sevgililer, anlayamayışlar, temassızlık, atebessümler hiç biri de kırmadı beni.

    eskiyor bedenim. beyin zarı iltihapları bile güldürmüyor beni. hem zaten kaç dorian gray romeo'ya dönüşebilir ki?

    8 ...
© 2025 uludağ sözlük