yalnızlık kimi zaman rahatlatır insanı. ne de olsa her kalabalık, içinde ruhlarını satmak için bekleşen hainleri barındırır. bu ihanet çemberine düşmek ne kadar azap verici ise vicdana, çemberin dışında kalmak da bir o kadar ferahlatıcıdır.
öte yandan bir de yalnızlığın taşınmaz yükü vardır ki Goethe çok güzel anlatmıştır bunu, tek cümleyle;
"Yalnızlık kelimesinin söylenişi ne kadar kolay, halbuki taşıması o kadar zor ki..."
insanlar -bazı değerler müstesna- sosyal olabildikleri sürece kendilerini iyi hissederler. oysa yalnızlığın, insana hayattan gerçekten ne istediğini bulmasına yardım ettiğini bilenler, hep yalnızlığı tercih etmişlerdir. belki de dünyanın en güçlü insanlarıdır yalnızlar. ama o güçlü insanlar bile kendi kişisel yalnızlıklarının derinliğini saptamada kifayetsizdirler. kimine göre en iyi arkadaştır yalnızlık, kimine göre en büyük düşman. ama doğruları söyleyen bir düşman. bir ayna...
bazen, eleştiriye olan tahammülsüzlüğü yalnızlaştırır bireyi. köpeklerdir en iyi dostları kimilerinin; eleştirmedikleri için sahiplerini. Ne sevimlilik, ne bağlılık ön plandadır. köpeğin suskunluğu yetiyorsa iyi bir dost olmak için insana, bir ders vardır elbet burada.
kimi zaman bir başlangıç noktasıdır yalnızlık. şairin ilhamı, ressamın hayalidir. aklın perhizi ve en büyük servet!
Bir duvardır yalnızlık. Her geçen yalnız gün bir tuğla daha koyar duvara ve yükselir duvar. yükseldikçe yalnızlaşır insan, koca kalabalıklar içinde. ve insanlar köprüler kurmak yerine duvarlar ördükleri için yalnız kalırlar çoğu zaman.
hayat varsa bir yerlerde yalnızlık da olacaktır her zaman. en nihayetinde yalnız doğar insan, yalnız hayal eder, yalnız acı çeker ve yalnız ölür.
kısacası, insan olma sanatının en kırılgan noktasıdır yalnızlık...
iyidir,güzeldir,huzurdur, muzlu süttür, çikolatalı brownidir, michael gondry'dir ,aşktır,hayaldir,yaşamadır, alice harikalar diyarındadır, koşmaktır, sevgiye karşılık bulmaktır, herşeye sahip olmaktır, senaryonun yazarı olmaktır.
Yalnızdır insan... yalnızdır 'her zaman'... yanındaki dostlarını gösterir benliğini kandırmaya çalışırsın bunu kabullenemediğin zamanlarda, ya da ait olduğun bir topluluğu belirtir, kendini avutursun, ve yine başlarsın oynamaya...peki nedir dostluk ? bir şeyleri paylaşmak mı? Sır saklamak mı ? güvenmek mi sırtını kayıtsız şartsız bırakarak ? hayır.. ! dostluk dediğin karanlığa yürüdüğün yolda sana, ışıkların kaybolana kadar eşlik eden bir nesnedir, yüklemi bir yerde biten. ve sonrasında o karanlık yolda durup; geriye dönüp baktığında ne o çok sevdiğin dostlarını görürsün, ne de ölüme nefes kadar yakın olduklarını söyleyen insanları. yalnız başına kör yürümeye dewam edersin eğer cesaretin warsa kendi bedenine sarılarak. yalnızlığını kollarınla sımsıkı sarıp ilerlersin... ya da geri dönersin gerçek sandığın yüzlerin yanına.. karanlığa umursamadan devam ettiğinde ise -ki zaten kaybedicek neyim war dersin- bu sefer başladığın yerde bulursun yine kendini. yeri hatırlarsın ama etrafındakiler bambaşkadır. işte o zaman görürsün düşmüş maskelerin ardındaki gerçek yüzlerini sewdiklerinin... bir yanında kendin, bir yanında seni bırakmayan yalnızlığın, bir yanda onlar... yalnızdır insan, dosttur yalnızlık ve olucaktır da her zaman...
iki iyi dostlardır. ne demişler '' yalnızlık benim eski sevgilim , yalnızlık benim en vefalı yarim . ben onu kimler icin terk ettim o beni bırakmıyor. '' *
bir bütünün ayrılmaz iki parçası yada o bütünü teşkil eden iki farklı cihet. değişmeyen tek gerçeği ise ikisininde birbiri olmaksızın olmayacağı. yani mevcuduyeti ikilinin varlığında zuhur eden oluşum silsilesi. insanın hep bir yönüyle idrak edebildiği ve idrakın trajıkomikliğinin en güzel örneği ve ispatı. gördüğü kendisi ve başkaları karşısında göremediği şeyin saklı olanı. yada diğer bir ifadeyle kendisini ve başkalarını görmenin mutluluğu içeisinde kendisini yani öz benliğini kandırdığı ve diğer yarısını arama elzeminden uzaklığının ta kendisi. bir çoğunun bazı anlar sadece hififce hissedebileceği ama ömürleri boyunca bihaber oldukları diğer yarısı. kişiliğin içerisindeki habersiz kişilik.