işte avcı diye, yıkıcı diye, tehdit diye buna derim ben. bir 21. yüzyıl hastalığı. birkez için zehrini içinize akıttıysa -çoğu zaman- geri dönüşü olmuyor. bir hastalık gibi yayılır ve korkular büyütür dileklerinizin içinden bir geceye doğru sayfalarca şiir arasından kendinizi gördüğünüz bir aynaya doğru susarmışçasına çığlık attırarak.
sevdiğim şey. hayatımı baltalayan ve bana kelimeleri bahşeden. içerisinden çürümüş çiçek ve gece ve aşk ve tuhaflık akan.
insanların kendisini ciddiye almadığını ve sürekli eleştirdiğini gören insanın, yalancı kalabalıklardan yakasını kurtarıp, köşesine çekilmesinden kaynaklanandır.
başlığı ''nasıl *oktan bişey bilir msiniz'' diye devam ettirmek uygun kaçar mı bilemem. ama aynen oyle bir ruh hali ve boşluk. sabah uyurken başınızı okşayan biri varken bile durum boyle ise durum daha da vahim. hatta o kişi annenizdir. sevgiliniz yanındayım der. arkadaşlarınızla her gece piiz devam eder. ama içten içe bir çokus...
kafanızda bir zemberek kurulmuştur. eski masa saatlerinde olduğu gibi. saat çalana kadar gerçekleri goremezssiniz. birde zemberek bozulup ayarı kaçarsa vay halinize.
çevrende dolaşan, etrafında kalabalık yapan insanların hepsinin yüzlerinde maske olduğunu farkettiğinde hissedilen yalnızlıktır. herkes sahte, herşey yalan olmuşken oyunun bir parçası olamıyor insan bazen.ya kendi kendini dışlıyor, ya da zaten dışlanıyor. en güzeli gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamak çevrende senden bağımsız, seninle alakasız akıp giden hayata. yalnızsın. sonuna kadar...