çocukluk yıllarında izlendiği için geçici bir travmaya neden olan film. nedense pek bir sevilip tutulmuştur başroldeki bildiğin emrah olmasına rağmen.. esas kız onu film boyunca ufaklık diye çağırır, ölürken ufaklık deyip de ölür. tekrar tekrar izlenebilen türk filmleri arasına girebilmiştir kendisi. hay gidi hay..
daha önce de yazılmış başlıkta, meselesi çok net olan bir emrah klasiği. "tv filmi" bu da, ama öyle böyle değil. yıllar önce izlemiştim yine böyle saçmasapan bir vakit olmalı, şimdi atv'de yine tesadüf edince yıllardır dilime pelesenk olmuş o sahneyi yazmadan edemeyeceğimi anladım. * filmde zengin emrah, üvey kardeşine aşık, kız evlenecek, düğün de kemer'de havuzlu denizli bir yerde, aralarda emrah'ın istanbul'a gidişleri var, para bok gibi her halükârda. aslında bu "sürreel" film için söylenecek çok detay var ama beni benden alan asıl sahne düğün öncesi yaşananlar.
"nikahına beni çağırma sevgilim ve dahi kardeşim" sendromunda olan büyümüş de küçülmüş emrah'ımız, düğün gecesi kendini barlara, diskolara, pavyonlara vurmuştur. daha sonradan düğüne gidip kadir inanır edasıyla gelinle çiftetelli midir artık harmandalı mı bilmiyorum, onu oynayacaktır hiç değişmeyen yeteneksizliğiyle. damadın (eski bir manken o da sanırım), ikisini kardeş sandığı yarı ensest bu çift, onlar oyunu oynuyorken (ya harmandalı ya da diğeri olan işte) bir anda gelip karısının elini tutup oyunun ortasından alacaktır. halbuki, bütün davetliler geç kalan emrah'ın düğüne icabet etmesine çılgın gibi sevinmişler, iki kardeşceğizin oyununu da olabildiğine mütebessim bir ifadeyle izlemişler, izlemekle de kalmamış uzun süre alkış tutmuşlardır. ama nedense, ne gelinin babası ne de diğer davetliler emrah'ımızın düğünün orta yerinde iki eli kartal gibi havada yalnız kalakalıp gelinin arkasından mahmur gözlerle bakmasına aldırış etmiştir, neyse geçelim. atlanmaması gereken bir detay daha var ki, emrah bu filmde adeta bir stil ikonudur. göbeğine kadar çektiği ekseri açık renkli kumaş pantolonlar, ona en az iki beden büyük gelen aslında kısa kollu ama emrah'ın üzerine uzun kollu görünümü veren koyu renk gömlekler, dünyanın en zevksiz hallerini temsilen keten ceketler... bir de film boyunca emrah zenginliği kanıtlarcasına viskinin dibine vurur da vurur. biz de izleyiciler olarak viskinin bir zengin içkisi olduğunu yeniden anlamış ve idrak etmiş oluruz. rakı içecek değil ya havuzlu ve sanat eserli üç katlı evin sahibi eskiden küçük şimdi büyük ve aynı zamanda stil ikonu diyarbakırlı emrah ipek. (kendisinin bu konuda nefis bir vecizesi de vardır, şöyle bir şeydi, "kürt damarlarımı kesip atmak gibi bir şansım olsa hiç düşünmezdim." yürü be emrah'ım)
neyse, gelelim asıl meseleye. bizim oğlan aslında deliler gibi aşık olduğu ama kamunun kız kardeşi olarak bildiği filmde de adı esra olan kızceğizin düğününe gitmemiş, kendini barlara vurmuştur [bkz: ikinci paragrafın ilk cümlesi]. kahramanımız bara girer ve gözüne kestirdiği beyazlı bir kadını masasına oturtur. o masaya oturacak kadınların genel tavırları açısından önemli bir ipucu taşıyan bu sahnede, beyazlı kadınımız oturur oturmaz gülmeye başlar. ama hiç sebep yokken. emrah'a bakar ve güler ısrarla. neyse, arada bir parça daha düğün görüntüsü, emrah gelmedi diye telaş yapan upuzun bir telsizli telefonla emrah'a ulaşmaya çalışan mütevekkil baba, bir iki dans görüntüsü ve yine bar sahnesi. bir kadın daha oturmuştur masaya ve gülmeye iki kadın devam ediyorlardır artık. emrah da tabii ki viski içmeye devam eder. o sıra sahnenin ortasında, en az emrah kadar yeteneksiz olan bir kadın dans etmektedir. dar bir elbise vardır üstünde ve kamera onu gösterdiğine göre anlarız ki bu işin içine küçüğümüz emrah girecektir. garsonu çağırır, "şu kadın masaya gelsin." der, kadın emre hemen riayet eder, gider emrah'ın masasının yanında stil ikonumuza sürtüne sürtüne dans etmeye başlar. yine düğün görüntüsü, telaşlar, pasta kesmeler, saçmalıklar. ve yine bar ve işte bomba geliyor. emrah arada dans mans eder bu üç kadını da ellerinden sürükleyip, sonra geri otururlar ama kafası viskinin aleni çekiciliğinin etkisiyle oldukça güzeldir, zengindir, istediğini yapacaktır ama nikahına beni çağırma ulan sevgilim, kardeşim durumu hasıldır, bir yerden patlayacaktır, gerilim doruktadır. artık üçlemiş olduğumuz kadınlar, katıla katıla gülmektedirler. ama öyle böyle değil. hele en son gelen dar elbiseli ve dans konusunda da oyunculuk konusunda da en az emrah kadar yeteneksiz hanımefendimiz, karşısında dünyanın en komik adamı duruyormuşçasına inanılmaz bir hevesle gülmektedir. ama işin garibi, masada konuşan kimse yoktur. emrah viski içer, kadınlar güler, emrah içer, kadınlar güler. ve sonunda dayanamaz kahramanımız, birazdan gidip çiftetelli oynayacaktır: "bırakın beni. sarhoşum, aşığım, yanmışım. kalkın kalkın kalkın."
"yalnız güneş şahit kalsaymış yahu" bu filme diyeceğim ama dilim varmıyor. yoksa o sahneyi asla izleyemeyecektim. sağolasın emrah'ım.
emrah'ın filmlerini çocukluğumdan beri seyrederim, kendisinin "küçük emrah" olduğu filmler acıklı ve trajik olmasına rağmen, gençlik döneminde oynadığı bu "yalnız güneş şahitti" filmi, nedense beni en çok etkileyen duygusal-romantik aşk türünden bir türk filmidir.
emrah'ın esra'yı (esra dop) düşündüğü zamanki ruh hali, yüz mimikleri çok etkileyicidir.
nedense ben o meşhur- "emrah'ın sevdiği kızın başkasıyla evlendiği düğün gecesindeki oynama sahnesinde" pek gülme ya da dalga geçme gereği duymadım...
aşkını kalbine gömüp, renk vermemek için, herkes tarafından bilinen haliyle, yani esra'nın erkek kardeşi kimliği ile, kız kardeşinin karşısına geçip düğününde oynaması beklenirdi... ki... bu oynama meydan okuma gibi bir hava ile olup, bittiği anda esra'nın gittiği ve emrah'ın gözyaşları içinde eridiği gözlemlenebilir.
niye bu kadar uzun ve dataylı tasvir etmeye çalıştım bilmiyorum, sanırım çok etkilendiğim çocukluk anılarından esinlendim bu filmi en az beş kez seyretmiş bir yetişkin olarak.