yalnızlığın tanımını yakışıklı cümleler kurarak yapmaya çalışırken bu konudan iş çıkmayacağını anladım. telefonumu elime aldım. 2 gündür hiç bakmamıştım telefona, ölü gibiyim bu aralar. mesajlar bölümüne girdim 'no new messages' yazıyordu. agız dolusu bir küfrettim. kalemi tekrar elime aldım ve şunları yazdım; yalnızlığın tanımını yapamıyorum ama özetini çıkarabilirim; no new messages.
sonsuzluk olma duygusuna eşitliyorum yalnızlığımı ve yalnızlık kendini dıştalayan içkinliğinde dinginleştiriyor tüm varoluşumu ancak ben hala buradayım. tüm limitler sıfıra yaklaştığını hissettiriyor içimde. uzay zaman bükülmesi kalbimde anılara geçit açan ızdırap koridorlarına dönüşüyor, zihnimde; hayallerime dalıyorum, uyuyorum ama gözlerim açık, sesler, renkler, uzaklığın yankılanan mesafesi dalgalanıyor. kırılmış göz merceğimin paramparça aynasında ve her kırık parçada selamlıyorum donmuş eski simaları... tanrım bu zihinsel girdap, dönen duran galaktik enerji yoğunluğu bir inancın yorumunda sema gösterisini imgeliyor... oradayım ve o dansın içinde; mikro kozmostan makro kozmosa uzanıyorum. her boyut her ayrıntı tek bir frekansın faklı düzeylerde kendini dinlemesi gibi dinliyorum sessizliğimi. yaşıyorum yalnızlığımı...
küçük iskender yalnızlığı şöyle özetlemiştir aslında. " sırtımda asla tek başına ulaşamayacağım bir yer kaşındı durdu ve ben hep duvarlara sürtündüm. "