yahya kemal beyatlı

entry203 galeri12 video3
    199.
  1. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hocasıdır. Rindlerin Akşamı, Süleymaniye'de Bayram Sabahı, Sessiz Gemi en meşhur şiirleridir.
    0 ...
  2. 200.
  3. Arsız sapığın tekiymiş.

    yahya kemal, 22 ocak 1948 tarihinde, şevket rado ile yediği bir öğlen yemeği sırasında, gülerek ve neş'e içerisinde fransız şairlerinin aşk maceralarını anlatmaktadır. hayat tarih mecmuasındaki yazısında şevket rado, şair ile aralarında geçen şu konuşmayı nakleder:

    “bizim şairlerimizin de aşk maceraları vardır ama hep gizlidir. sevgililerine yazdıkları mektuplar bile ortaya çıkmaz. sizin de herhalde aşk maceralarınız olmalıdır. ama en esrarlı tarafınız olarak duruyor,” dedim.

    yahya kemal bu sözlerden pek keyiflendi. “bizde de vardır…” der gibilerinden gözleri çapkınlaştı. henüz yemeğe başlamamıştık, birer kadeh rakı içiyorduk.

    “size aşk hayatımdan bir tablo anlatayım,” dedi ve şöyle başladı:

    1916'dan 1919'a kadar bir kadına deli gibi aşık oldum. bu aşk tam üç sene sürdü. sonra üç sene de hasretini çektim. sevgilim evli bir kadındı. evli bir kadına aşık olmak belay-ı uzmadır. insan adeta polis olur. telefon edeceksin! acaba kocası evde mi? sokağa çıkacaksın! acaba kimse görür mü? ne ise ki o zaman çarşaf vardı da bu işler biraz daha kolay oluyordu.

    bu kadın yazın ada'da oturuyordu. ben de orada idim. deli divane olmuştum. sonbaharın yarısında, nişantaşı'ndaki evini tanzim etmek için istanbul'a inerdi. 1916 sonbaharında yine istanbul'a iniyordu. ben müthiş mustariptim. artık vapuru giderken iskeleden mendiller sallamaklar, ağlamaklar… hepsini yaptık. o gidinceye kadar ada dopdolu idi. gider gitmez benim için boşalıverdi. avare dolaşır oldum. vaat etmişti: istanbul'dan bana telefon edecekti. hakikaten de etti. ben de arada bir onu görmeye istanbul'a iniyordum.

    tam o sıralarda “berlin sefiri hakkı paşa istanbul'a gelecek!” lafı çıktı. hakkı paşa zendost bir adamdı. istanbul'a geldiği zaman suvareler tertip eder, güzel güzel kadınları toplardı. benim sevgilim de pek uzaktan hakkı paşa'nın akrabası oluyordu. paşa, istanbul'a gelince yine suvareler yapacak, eğlenceler tertip edecek, benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu. hatta kendisine bu endişemi açtım. suvarelere çağrılsa bile gitmeyeceğini temin etti.

    bir akşam ada'da maruf otelin önünde otururken yanımdaki iki kişinin hakkı paşa'dan bahsettiklerini duydum:

    “istanbul'a gelmiş. bu akşam suvare veriyor. istanbul'un bütün güzel kadınları davetli,” diyorlardı. sevgilim de istanbul'un güzel kadınlarından biri. müthiş bir ıstırapla yerimden kalktım. iskeleye doğru gittim. son vapur çoktan kalkmıştı. sert bir lodos esiyordu. deniz karmakarışıktı. ne olursa olsun maltepe'ye geçip oradan istanbul'a gitmeye karar verdim. sevgilim herhalde orada olacaktı.

    sandalcılara başvurdum. “hastam var,” dedim. pek yanaşmıyorlardı. çok para vaat etmem üzerine biri razı oldu. hemen sandala bindik, açıldık. bir müddet sonra lodos büsbütün arttı. denizde çalkalanıp duruyorduk. bir aralık sandalcı kürek çekemez oldu ve bana alenen küfür etmeye başladı. etrafımızı ölüm tehlikesi sardığı halde ben yalnız hakkı paşa'nın suvaresini, güzel kadınları, erkekleri ve sevgilimin de orada olduğunu düşünüyordum.

    güç bela maltepe'ye gelebildik. dalgalar öyle bir çarpıyordu ki sahile çıkmak buraya kadar gelmekten daha tehlikeli idi. zar zor, bir hayli uğraştıktan sonra kendimi sahile attım. sırsıklam olmuştum. hemen maltepe'deki kahvelere uğradım. bir araba istedim. yok… yok… bostancı'ya kadar yaya gitmeye karar verdim. tren yoluna çıkarak koşmaya başladım. maltepe ile bostancı arasındaki mesafenin ne kadar uzun olduğunu o zaman fark etmişimdir.

    kan, ter içinde bostancı'ya geldim. vakit hayli geçti. karakola gittim. “bana araba bulunuz, hastam var…” dedim. aradılar, taradılar. birini buldular. yine bir sürü para verdim. arabayla yola koyuldum. kadıköy! oradan üsküdar… karşıya geçtim. doğru nişantaşı!

    sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. penceresini vurarak uyandırdım. “benimki evde mi?” diye sordum. adam halime bakıp şaşırdı: “evde, bu akşam çıkmadı!” dedi.

    “ne diyorsun?” diye bağırdım. bütün o kat ettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. eve kaçta geldiğini tahkik ettim. sözüne inanmıyordum. “çık bir bak! evde mi?” diye adamı zorladım. adam çarnaçar çıktı. bir münasebetle hizmetçisine sormuş: “uyuyor!” demiş.

    geldi haber verdi. sanki dünyalar benim oldu. apartmanın karşısında bir arabacının meyhanesi vardı. orada sabaha kadar içtim. sabahleyin, doğru eve çıktım. benim halim berbat. toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı. sarmaş dolaş olduk.

    yahya kemal'in deli gibi aşık olduğu bu kadın, nazım hikmet'in annesi celile hanım'dır.

    (kaynak: ismail birateş, yahya kemal ve nazım hikmet, remzi kitabevi, s. 75-78)

    bilinenin aksine, yahya kemal, nazım hikmet'e ders vermeye başladıktan sonra celile hanım'a aşık olmamış. celile hanım ile rahat görüşebilmek için nazım hikmet'e ders vermeye başlamış.
    0 ...
  4. 201.
  5. zaafları olmayan şair yoktur.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük