"Baştan sona kader siyah döşenmiştir" onlar için, yolu da siyahtır onların umudu da, tıpkı yaşamları ve ölümleri gibi. Sanki hep bayramlıklarını giyinmiş gibi 'mutlu' görünmeyi becerenlerin yanında, onların hayat diye giyindikleri de siyahtır, ölüm diye soyundukları da, kader diye çarptıkları da. Siyah unutkanlık. Siyah bir anı ne kadar hatırlanabilir ki zaten? "*
geçmişin ne kadarını anlatırsak kurtulabiliriz ondan, bilmiyorum. geçmiş, on iki meridyeni sevmekten, on iki yaşa on iki güzü kanatmaktan geçer mi, insan dölü dediğin "bir su gibi saydam ve sakin" kalır mı, geçmiş, mazi olmaktan ne zaman çıkar, geçmiş, iğreti hayatların coğrafyasında dimdik bir ünlem işareti gibi durur mu?
susar mı geçmiş, susar mı ünzile? sen orda kar altında kanarken, etiler'de sushi tabaklarını sıyırmakta kardelen avcıları, senin orda elin, döşün buz keserken, Kitaplıklarda ille de Sen-Jozef'te birkaç yıl okumuş, şizofren taklidi yapan amcalar, imgenin dayanılmaz hafifliğini purolarına sarıp, kül basıyorlar yarana..
"susar.. kadın.. ünzile..
yağmuru kim döküyor"
hiç bir şey sormuyor oralarda mevsim, biliyorum, hatta oralarda ilkbaharyazsonbaharkış^tan söz edilebilir mi şüpheliyim, dayaktan uslanalı lÂl olmuşsa senin gözlerin, bunu en çok mevsimden biliyorum, oralarda iklimlerin sesi kısık, nisanların gölgesi esrik, sırf sen inanırsın diye o sınırda dünyanın bittiğine..
"güzle korkutulmuş bir coğrafyanın çocukları olarak dışımız yaz olsa neye yarar? içimize güz gömleğini böyle giymişken yaza çıksak, kendimiz avutacak serin sözler bulabilir miyiz? hava kurşun gibi ağır, evet... " *