sıla gençoğlu'nın gerçekten sözleri yorumu mükemmel ötesi olan sürekli dinleme isteği uyandıran 2014 tarihli yeni ay albümünün parçası. albert camus'nün kitabı için: (bkz: l etranger)
sözleri ayrı bir güzel:
Bak kafes hayat cancazım söz
Kor ateş yanarsın
Zaman merhem ama her cahil
Nafile yol iz yalan dolan
Ve malesef gönül tamam
Acıyla hem hal hadi sağ salim
Yinede yeni güne uyanmaya
Sebebim çok gülümseye ilelebet
Sıkı sıkı hayata sarılmaya direterek
Göre göre hatada yaptım
Pişmanlığım çok
Bile bile aldattım da aldandım çok
Durumlar böyle yabancı
Sendeki dertse al benden de aynı
Sıla'nın en beğendiğim şarkılarından biridir. Sözleri bu kadar yaşanmışlık içeren ve durumu çok doğru özetleyen ender parçalardan biridir. Hayır yani sıla her yeni şarkı çıkardığında oha en iyi parçası bu demekten bıktım. Ama yabancı bir harika.
albert camus' ı hiç okumamış bir insan olarak öncelikle kendimi sorgulamama sebep olmuş ve bu kitabı sırf tıraş niyetine okumamaya özen göstermenizi temenni ederim. cümleler basit fakat okudukça kendinize şunu soruyorsunuz; öz' e dönerek cevap veren bu adam gerçekten toplumda yaşayan diğerleri veya hiç anlayamadıklarımızdan mı? ilk okumanızda eminim ki ''bu ne ya? insanlar bu kitabın üzerinden binlerce makale binlerce yazı yazmış hatta google' a yazınca bile yaklaşık altmış dört bin dört yüz sonuç çıkmış ama benim göremediğim bir şeyi mi görmüşler?!'' sanki diyebilirsiniz fakat bunu varoluşçuluk' u bilmediğinize dayandırarak söylüyorum ki ilk önce sofie' nin dünyasını açıp kierkegaard' ın kısa ve net bir şekilde söylemiş olduklarını okuyun. birçok araştırma yaptım okuduktan sonra ve tekrar tekrar okuma isteği doğdu içime. sorgulamadan önce emin olun sadece birkaç saat içerisinde bitirebiliyorsunuz bu kitabı fakat bilinçli ve araştırmalarınızla okurken aldığınız tek tek notlar sayesinde günlerinizi alabiliyor ama kafanızdaki yangın sorular içinizi yakıyor. okudukça haz alıyorsunuz ve kendinizi bir sahil kıyısında yalnız başınıza bulabiliyorsunuz bir anda. sartre' dan okuduğum bulantı aklıma geldi, boşuna okumuşum ve kendimi bir hiçlikte bulmuşum dedim kendime. camus' da kitabında bir ''bulantı''ya yer vermiş. cümlelerin bilmem kaçıncı basamağına gelince hissediyorsunuz bunu. birkaç cümlesi bana emrah serbes - her temaz iz bırakır - behzat ç. bir ankara polisiyesi kitabını hatırlattı. emrah serbes 'in yazım şekli değil fakat karakter tahlillerini düşününce aslında kimi örnek aldığını da tahmin etmedim değil.
kitaptan birkaç cümle de aktarmak isterim:
- kendi kendime, neyse, bu pazar da geçti, annem gömüldü, işe yeniden başlayacağım, sonuçta değişmiş hiçbir şey yok, diye düşündüm.
- ona şahitlik etmem gerektiğini söyledi. benim için fark etmezdi.
- bense onlara açıklama yapmak zorunda kaldığım için sıkılıyordum sonunda sustum, denize bakarak sigara içtim.
- her şeyin tamam olması ve kendimi daha az yalnız hissedebilmem için, idam günümde çok seyirci bulunmasından ve bunların beni hınç dolu haykırışlarla karşılamalarından başka isteyecek bir şeyim kalmamıştı.
kitapta savcının bakış açısını iyice bir dikkatle okuyun. etrafımızda bizi anlamayan insanlar böylesine bir ters açıyla bize yaklaşıyor ve bir tartışma anında ''n' oluyor ya ben ne dedim bu ne diyor?'' moduna geçme sebebinizi bile bulabilirsiniz.
varoluşçuluk ile ilgili birkaç anekdot da paylaşayım; varoluş öz' den önce gelir. iyi ama bu nedir? ilkin insan vardır; insan önce dünyaya gelip ar olur. ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkarır. varoluçuya göre insan önceden tanımlanamaz ve belirlenemez. hiçbir şey değildir o zaman. ancak sonradan bir şey olacaktır ve kendini nasıl yaparsa öyle olacaktır. öz' ünü oluştururken başkalarından etkilenecek, başkalarını etkileyecektir. bu varlığından insanlığa karşı sorumlu olmayı gerektirir. insan özünü oluşturmada özgürdür. esasen varolmayı kendi istememiştir , buna santre' nin deyimi ile zorunlu bir özgürlük veya özgürlüğe mahkum olmak denebilir.
Yabancıdan konu açılmışken aslında yabancı biriyle konuşmak o kadar da zor değil lan. dizi adı söyleyin. gözleri ateş olur sevdikleri yada sevmedikleri diziyse.
ben türk dizilerini izlemiyorum ama. çok uzun sürüyor türk dizileri. her hafta başka bölüm yayınlıyorlar. birde çok fazla insan var dizilerde. benim o kadar akrabam yok lan.
neyse ne diyorduk başkasıyla konuşmak için konu çok aslında. müzik grubu söyleyin. genelden özele gidin. yavaş yavaş çekingen adımlarla en özel, en mahrem müzik gruplarına doğru gidin. sezen aksu deyin, oradan bir geri dönüş aldıysanız kayahan deyin, kayahan'a olumlu tepki veriyorsa jon bon jovi deyin, jon bon jovi'ye olumlu tepki veriyorsa metallica deyin, metallica'dan güzel geri dönüşler aldıysanız ani bir hareketle mevzuyu fatih erkoç'a getirin. onunla oynayın, onun kafasını karıştırın. fatih erkoç'u metallica kadar çok seviyorsa büyük ihtimalle iyi bir insandır. sevin, aşık olun. zaten bir bakmışsınız kol kola caddelerinde hem kayahan hem metallica çalan mekan arıyorsunuz. ama çok zor, bu güne kadar öyle bir mekan ne gördüm ne buldum. ama bulursanız bu da sizin ortak bir anınız olur....
evet yabancıyla konuşmak çok kolaydır. aniden en özel, en mahrem hatıralarınızdan bahsedin. ben yapmam ama bana çok yapıldı diye başlayın konuşmaya. karşı tarafı felç edin. hayatınızdaki en ağır yükü aniden onun omuzlarına bırakın. babam beni döverdi deyin. buna karşılık vermeyen insan en basitinden duyarsızdır, düşüncesizdir. üç kere intihar ettim ama hep kurtardılar deyin. karşı tarafın doğru cevabı kafasının içinde arayıp bulamamasını izleyin. başkasıyla konuşmak kolaydır yeter ki cümleye ''sizinle tanışmak istiyorum''la başlamayın.
Tanımadığın insandır.
tanımadığınız biriyle konuşmak o kadar da zor değil lan. dizi adı söyleyin. gözleri ateş olur sevdikleri yada sevmedikleri diziyse. ben türk dizilerini izlemiyorum ama. çok uzun sürüyor türk dizileri. her hafta başka bölüm yayınlıyorlar. birde çok fazla insan var dizilerde. benim o kadar akrabam yok lan. neyse ne diyorduk başkasıyla konuşmak için konu çok aslında. müzik grubu söyleyin. genelden özele gidin. yavaş yavaş çekingen adımlarla en özel, en mahrem müzik gruplarına doğru gidin. sezen aksu deyin, oradan bir geri dönüş aldıysanız kayahan deyin, kayahan'a olumlu tepki veriyorsa jon bon jovi deyin, jon bon jovi'ye olumlu tepki veriyorsa metallica deyin, metallica'dan güzel geri dönüşler aldıysanız ani bir hareketle mevzuyu fatih erkoç'a getirin. onunla oynayın, onun kafasını karıştırın. fatih erkoç'u metallica kadar çok seviyorsa büyük ihtimalle iyi bir insandır. sevin, aşık olun. zaten bir bakmışsınız kol kola caddelerinde hem kayahan hem metallica çalan mekan arıyorsunuz. ama çok zor, bu güne kadar öyle bir mekan ne gördüm ne buldum. ama bulursanız bu da sizin ortak bir anınız olur....
evet başkalarıyla konuşmak çok kolaydır. aniden en özel, en mahrem hatıralarınızdan bahsedin. ben yapmam ama bana çok yapıldı diye başlayın konuşmaya. karşı tarafı felç edin. hayatınızdaki en ağır yükü aniden onun omuzlarına bırakın. babam beni döverdi deyin. buna karşılık vermeyen insan en basitinden duyarsızdır, düşüncesizdir. üç kere intihar ettim ama hep kurtardılar deyin. karşı tarafın doğru cevabı kafasının içinde arayıp bulamamasını izleyin. başkasıyla konuşmak kolaydır yeter ki cümleye ''sizinle tanışmak istiyorumla başlamayın.''
konu ile çok alakalı not: karşı cins için söylüyoruz, tanışma babında, adres sormak için yada yozgat'lı dayıyla otobüste anıları konuşmak için bu kadar kendinizi yormayın.
sıla nın 2014 tarihli yeni ay albümünü açan şarkı. sözleri olsun düzenlemesi olsun enfes olmuş. afferin sıla ya.
dar kafes hayat cancazim
söz kor ateş yanarsın
zaman merhem ama hercai
nafile yol iz yalan dolan
ve maalesef gonul talan
acıyla hem hal hadi sağ salim
yine de yeni güne uyanmaya sebebim çok
gülümsemeye ilelebet
sıkı sıkı hayata sarılmaya direterek
göre göre hata da yaptım
pişmanlığım çok
bile bile aldattım da
aldandığım çok
durumlar böyle yabancı
sendeki dertse al benden de aynı
2012 yılı yapımı, filiz alpgezmen filmi. yönetmeninin ilk uzun metrajlı filmi olmakla beraber, başrolünde sezin akbaşoğulları rol almıştır. 80 darbesi sonrası fransaya iltica etmiş bir adamın vefatından sonra kızı tarafından istanbul'a defnedilme çabasını anlatmaktadır. albert camus'un yabancı'sına da selam çakan filmdir.
filme gelince,
- filmin son 10 dakikası haricinde duyguları o kadar iyi aktardı ki, film boyunca hep özgür'düm.
- ilk dakikalarında paris'te geçen sahnelerle beraber kaliteli bir film olduğunu hissettirdi ancak nedense görsel anlamda istanbul'daki planlarda aynı özeni göremedim. istanbulun düzensizliğini vermeyi amaçlamış da olabilir yönetmen, işte bu yüzden özen kelimesini kullandım.
- esas oğlanın bakkala girmesi ve ölmesi arasındaki süreç tam bir eziyetti, çete elemanlarından biri sür diye bağırıyor, 3 kere kapıyı açıp binecekken vazgeçtiler, en başından beri "bela arama oğlum, git" modundaki adam çekti vurdu adamı falan. son 1 saatte yazılan raporlarımı anımsattı bana, " ee o kadar da kusur olacak" deyip düzeltmeye üşenip sallamasyon rapor verilir ya hani.
- hüseyin'in baba tarafında vurgusu yapılan dinci/dindar/muhafazakar kesim vurgusu göze çok batırılarak verildi, durumun vehametinin aslında biz de farkındayız ama hani en azından vermek istenen mesaj seyircinin üstüne işlenebilirdi yavaş yavaş.
- serkan keskin'e de bir kez daha saygı duymak gerektiğini görmüş olduk bu film sayesinde, özgür ve ali dışında hiç bir karakter için başarılı oyunculuk sergilediler diyemeyeceğim.
- paris'te geçen ve filmin alt yapısının hazırlandığı sahneler kadar istanbuldaki karakterlerin de tahlillerini yapabilme imkanı sunsaydı her şey çok başka olurdu.
hic tahmin etmediginiz birinden duydugunuzda ertesi sabah uyandiginizda size kafkanin donusum kitabinda yataginda uyanis anindaki hislerini tam olarak yasatan soz.
--spoiler--
-neden sizi ziyaret etmemi istemiyorsunuz? diye sordu papaz.
+tanrıya inanmıyorum da ondan.
diye cevap verdim. bundan emin olup olmadığımı öğrenmek istedi. ben de bunun kendime sormaya değer bir şey olmadığı söyledim.
--spoiler--
--spoiler--
sağlıklı bütün insanlar, sevdiklerinin ölümünü az çok arzu etmiştir.
--spoiler--
yaban kelime anlamı olarak insanlara veya insanın yaşadığı yere yakın yaşamayan kişiye verilen isimdir. ci-cı yapım ekiyle birlikte sıfata dönüşmüştür. bir anlamda yabanlığı meslek edinmiş kişi olarak da ele alınabilir. kanımca bigâne olarak tanımlanan kişi yani yabancı bu oluşu bir sanata, zenaata çevirmiş kişidir aynı zamanda. çünkü yabancının ait olduğu yer hiçliğidir.
uğraşmayın ya da.. hep yabancı olarak kalın.
ne olacak sanki tanıdık olsanız?
bana ihtiyacı olmayan herkes yabancı
nefesimi nasıl aldığımı bilmeyen herkes yabancı
sessizliğin sebebini bende aramayan
sesimi duyunca kulak vermeyen,
sesimden önce sessizliğimin farkına varmayan
kolay kolay yardım istemeyen ben'i duyunca kayıtsız kalan
kolay kolay üzüntüsünü paylaşmayan ben,
haberdar edince kendimden, yoluna bakıp gülmeye devam eden
aklında olmadığım, umuru dışında olduğum
yüzümdeki renk değişimine renk körü olan herkes yabancı.
aile mi, arkadaş mı, sevgili mi, dost mu hangisi tanıdık?
hiçbiri değil. hiçbiri.
gördüm ki bu sıfatlar tanışıklığa kafi değil.
ve ben.. ben ne derece kendimle tanışığım?
bir gün kendimle tanışmaya gider miyim
yabancıları ardımda bırakıp da?
yalnız yaşarken, beklediğim gibi yalnız ölür müyüm bir köşede?
yanında bir yabancı olduğunda onunla birlikte mi sayılırsın yoksa yalnız mı?
kendine yabancı olduğunda yalnız olmayı bile beceremeyen bir insana mı dönersin?
yalnız olmadığında ve biriyle de birlikte olmadığında ne halde sayılırsın?
peki yabancıları ardında bırakmadan önce yanlarında mıydın?
bir yabancının yanında olmak gerçekleşebilen bir şey mi?
değilse ki madem o insan yabancı olduğun için yanında
o zaman bir yere gitmeye gerek de kalmamıştır.
kör olmak lazım belki de, sağır olmak lazım.
ayaksız olmak lazım yollara.
elsiz olmak lazım yiyeceklere.
ölmek lazım belki de.
ya da öldürmek lazım yabancılığı içten içe.
peki ya kim, hangi göz tanıdık gözlerime?
hangi el tanıyabilmiş sözlerimi mi ki uzanıp kaldırsın tarifimi engelleyen örtüyü?
yoksa..
kımıldamayın o halde. konuşmayın siperlere karşı.
dokunmayın ne haldesin, neredesin sorularına merakınızla.
nasıl olsa size yabancı 3 de olsa 5 de olsa farketmiyorsunuz. ben de kalırım yabancılığımla. siz de kalın yabancılığınızda.
Yabancı, hakkında en az bilip de en rahat atıp tuttuğumuz kişidir.Zerre kadar tanımamamıza rağmen, hükmünü baştan yazdığımız.Ne gariptir ki, yabancı korkusunun gırla gittiği bu dünyada en büyük acıları yabancılar değil, tanıdıklarımz çektiriyor bize.Dünya yabancılardan boş yere korkup, kendi yakınlarından zarar gören insanlarla dolu...
işin aslı herkesle yabancı olacaksın, çünkü insanlar tanıdıklarını kırmakta çok başarılılar, tanıdığın insanlar tanıdıkların, yakınların, 'yabancı' olmayanlar sana seni çözdüklerini düşünürler çoğu zaman oysa insan her zaman bir değişim içindedir, gelişim ya da düşüş..yabancı sana senin göremediklerini gösterebilir, yabancı sende ne var ya da sende ne yok görebilir, 'O' senin yaşama düzenin içerisinde hesaba koymadığın bir basamaktır ya ona takılıp düşersin ya da üzerine basıp yükselirsin.
ertuğrul özkök'ün çoğumuz gibi ilkgençliğinde okuduğu ve kendisini etkileyen kitaplardan biridir. yazılarında sık sık bu kitaptan ve yusuf atılgan'ın "anayurt oteli" adlı kitabından bahseder. ertuğrul özkök'ü bu kitabın o malum keskin, kısa giriş cümlesi çok etkilemiş ve yazılarının üslubunu da bu cümle belirlemiştir.
çekimlerinin hala devam ettiği bir hakan yılmaz filmi.
yönetmen yardımcısı: özgür öznur tümer, ikbal erkan
görüntü yönetmeni: hakan yılmaz
yapım sorumlusu: arda semetli
senaryo: hakan yılmaz - savaş yılmaz
set fotoğraf: sevcan peker
sanat yönetmeni: savaş yılmaz
ses: armağan sevim
oyuncu koçu: gökben derviş
--spoiler--
haymo ya da gerçek adıyla ishak, varoluşundaki aidiyetsizlik duygusuyla çocukluğundan beri dönüşsüz yolculuklar deneyen ve son 20 yılını doğu avrupada bir haymatlos olarak yaşamış siyasi bir mültecidir. 1980 darbesi sonrasında aranan haymo ve iki arkadaşı türkiyeden meriç nehrini yüzerek sınırın diğer tarafına, yunanistandaki lavrion mülteci kampına iltica ederler. lavrion mülteci kampında kaldığı günlerde arkadaşlarıyla portakal ve tütün bahçelerinde çalışan haymo, aynı kamyonette kampa vardığı arnavut mülteci eleniyle uzun ve sessiz bir aşk yaşamaya başlar.
yerleşme güdüsü olmayan ve yatağından ancak sürekli bir nehir gibi akan haymonun yolu yıllar sonra bir kez daha doğduğu ülkeden geçer. şafak ile karşılaşır. şafak, izmirin eski mahallerinden birinde, bir kortejoda annesi ve erkek kardeşiyle yaşayan aylak bir genç kızdır. haymonun görme engelli abisi avaz ile yasak bir ilişki içerisindedir. şafakın yasaklara, tabulara olan ilgisizliği onu haymoya yakınlaştırır. bu yakınlaşmayla şafakın hayatında yeni bir serüven başlayacaktır.
--spoiler--