hâlâ daha geçmişin terketmeyen düzleminde kalmanın verdiği bir yakarış bu. sanki yanıbaşında. belki yalnızken, belki et ve tırnak kadar yakınların ile. çok tanıdık ama çok da uzak.
biliyorum. seviyorum ben duygularımı. hissettiğim tüm acı tatlı her şeyin belli bir ederi var. bugün hiç tanımadığım bir evrende içimizden bir hissedişleyim. bir çığlık gibi dağlanıyor içimde hislerim. elimde bir teneke kutu, sarfediyorum sıkıntı veren tahayyülleri. melodiler yağmur olup akıyor kulağımdan desibel desibel. kimseyi rahatsız etmiyorum bu gece, kendimden gayrı.
donumu değiştirdiğimde sevgilimi de değiştiren ben şimdi üzerimdeki terli fanilamı değiştirmekten acizim. öyleki biten kadehimi dolduramıyorum bile. hissetmekten bıkmıyorum ama. ileriye gittikçe hissizleşmeme rağmen, vazgeçemiyorum yorgun hislerimden. yokedemiyorum, parçalayamıyorum kokuşmuş düşlerimi. geçmişin ivme dolu skalasında parente atarken gülemiyorum salak hâllerime. gülememenin dahası ağlayamıyorum da ağlanacak hâlime. biliyorum, bir kurşun kalemden farksız hayatım. kim diyebilir ki ama gereksiz diye ? kim söyler tüm bunların boşuna olduğunu ?
elbet bir nedeni var bu acıların. bu hüznün. bu kederin. bir nedeni var. henüz bilmediğim.
bir matkabın sesi ne kadar rahatsız edici, bir motosikletin gürültüsü ne kadar kulak tırmalayıcı ise benim 'i <3 u' eksenli serzenişlerim de bir o kadar batıyor götüme götüme. 'seni seviyorum'un söylenebildiği her dilde haykırıyorum o'na, ardından 'kahpe' derken.
siktirip gitmek istiyorum, gittiğim hâlde. siktirip gittiğim coğrafyada kurtulamadığım 'o' değil, ben'im aslında; bir türlü itiraf edemiyorum kendime.
lütfen. 'lütfen siktirip git ben'. git kendinden daha çok tiksindirtmeden.
20 milyonluk bir şehirin göz yoran keşmekeşinden haykırıyorum; lütfen, siktirip git!