Ne çok benzerin var bu şehirde, her akşam dalgın bir gece çökünce üzerime binlerce suretin dökülüyor önüme..
Herkesin sana benzeyen yanlarını görüyorum kaldırımların arasında, nereye baksam sen duruyor, sen oluveriyor bütün şehir gözlerimin önünde..
Ya herkes sana çok benziyor ya da sen herkese!
Bir de bu yetmezmiş gibi gecelerin en usul yerlerine koyuyorum seni, uyku aralarımda, en çoçuk, en masum, en kırılgan anlarını , o ince parmaklarının aralarından kayıp bir boşluğa düşer gibi sessizce süzülüp gecemi bölüyorum, kendi keder bahçemde yalın ayak senden arta kalanlarla bir yapboz oyunu oynuyorum kulağım çabucak telefonun sesinde.
Eğil içine bak bahçemin diyorum, ürkmeden, tiksinmeden öylece eğil içine bak, senden öncekilerden sana kalan ne varsa al senin olsun hadi durma!
Zaten ben senin için ölümü değil, yaşamayı göze almış biriyim korkma Teninin, saçının kokusunu bırak bana gerisi zaten aklımda.
Yarısı okunmuş bir kitap veya yarısı içilmiş bir çay gibi yarım kaldım masada, içi dışı ters düz edilmiş bir eldiven gibi ol orta karşında durmaya çalışıyorum şimdi..
"Ne olur anla, Dem tutmaz bu yürek artık başka iklimlerin soğuğunda, sesini alıp gittiğin gibi kokunu da saklama benden uzaklara..."
Biliyorum hiç bir şey yokluğunun bıraktığı boşluğa sığmayacak, Saçlarını dağıtıp yüzüme usulca, üç dal çiçek kopmayacak bir daha keder bahçemden..
Gögsüme uzanıp kıvrılan bedenin gibi hiç bir beden yakışmayacak bana, yaklaşamayacak gögüs boşluğuma..
az sonra kaybedecek gibi sımsıkı sarılmayacağım sana Ve hiç bir zaman saçlarını koklamak bu kadar kısa olmayacak kalan anılarda, 4 kısa günden başka ne kaldı ki zaten bana?
Yorgunum bitanem, yorgunum yaşamaktan ve yaşamak zorunda olmaktan,
yorgunum attığın bir mesajı on kez okumaktan,
yorgunum her gece belki ararsın diye telefonun sesini beklemekten,
yorgunum kapımdan içeri girecekmiş gibi sürekli kapıyı kollamaktan,
yorgunum seni özlemekten,
yorgunum özleminden,
yorgunum sensiz kalma korkusundan,
yorgunum gözlerimi ovuşturup az önce çıktığım "senli uykudan" tekrar sana kavuşmak için dalmaktan,
yorgunum karanlıkta bir yerlerde ıslık çalar gibi ürekek bir sesle seni aramaktan, yorgununum adını sen koydugum şişelerin bir bir bitişini izlemekten,
yorgunum bir varmış bir yokmuş diye başlayan masallarında isimsiz bir kahraman olmaktan,
yorgunum içimde bir deprem kargaşasıyla karşında durmaya çalışmaktan...
Kaybettim kendimi bu saklambaç oyununda.. *
ya herkes sana benziyor ya da sen bir şeye benzemiyorsun
evet evet aynen böyle bence sen bir şeye benzemiyorsun
böcüklerin bile sana benzedigini söyleyebilirim
o asil böcüklerin hani varya banyoda ,tuvalette karşımıza çıkan
hamam böcegi deyip ezip geçtigimiz böcek
işte sen aynen onlara benziyorsun
böcük dedimde aklıma geldi
hani vardı ya beraber gittigimiz bir kuru fasulye lokantası
işte ordaki anılarımız geldi aklıma
ne güzel yiyordun kuruyu soganın üstüne vurup cücügünü alıyordun.
hatırladınmı birgün kuru yerken kurunun içinden çıkan fareyi
o ne pis hayvandı öyle , hani o yemegin üzerine ugur dündar mekanı basıp
"evet sayın seyirciler görüyorsunuz insanların yemeginden neler çıkıyor"
demişti ya işte ben o günden bu yana nerde bir ugur dündar veya fare görsem seni hatırlıyorum.