Kadıköy-Beşiktaş vapur hattı. Gemi iskeleden yeni kalmış, mesafe bir-iki metre var yok. Arkadaşlardan biri atlarsam yakalarım düşüncesiyle canhıraç bir atlayışla, yerlere yuvarlanarak gemiye biner. Muzaffer bir eda ile üstünü başını temizlerken gemide çalışan elemanın ağzından hepimizi koparacak olan şu sözler çıkar."Abi paralamasaydın kendini, yanaşıyorduk zaten"
Evet elimde tuttuğum eniştem ve abimin diş fırçaları.
Bazen eniştem bizde kalır. Abimle psp oynayarak sabahlarlar.
Herneyse eniştem ve abim birbirini hep gıcık ederler.
Eniştem gitmiş abimin fırçasını kesmiş. Abim bunu görmüş ertesi gün o da onun fırçasını kesmiş.
Bunu gören eniştem ise arttırmış ve abimi fırçasını ojeyle boyamış.
Ve tüm bunlar 1 hafta boyunca sessizce gözümüzün önünde gerçekleşmiş.
Ben fırçaları o halde gördüğümde kopmuştum.
Fotoğrafını çekmedeydim olmazdı. *
zenci diye hitap ettiğimiz bir arkadaşla antalya ışıklarda yürüyoruz karşımızdan sağ çaprazdan gelen iki tane travestinin söylediği bugün bir zenciyle sikişmek istiyorum lafı üstüne arkadaşın sağ tarafımdan çıkıp sol tarafıma gelip arkama saklanması. ne gülmüştüm lan.
sokak arası tek şeritli yolun tam ortasından dalgın halde yürürken arkamda yol almaya çalışan arabanın uyarı mahiyetinde korna çalması, o dalgınlıkla benim "hehohayyt" nidasıyla kendimi yolun kenarındaki çalıların üstüne atmam, çoluk çocuk cil civelek arabanın içindeki herkesin gülerek yoluna devam etmesi.
Bizim ust komsunun bi kizi var bizden hic cikmaz. Birgun geldi bize oyalansin diye telefondan oyun actim. Oyunda da ne soylersen, farkli bir sesle aynisini soyluyor. Tabi cocuk nerden bilsin. En son duydugum sey " Ya sen benim soyledigimi neden soyluyorsun ya al sana ceza!! " oldu. Cocuk telefonu balkondan asagi atmis. Hâlâ icim yanar.
an itibariyle tanık olduğum olay. eve gelen misafirin çöpü atmayı unutması ve bize gelmesi. oturma odasına oturduktan sonra çöpü farketmesi. oturma odasından gelen kahkalar. ve benim çöpü alıp atmam.
pazardayım muhtemel baba olan kişi muhtemel oğluna al şu telefonları diyor çocuk telefon mu diyerek bana doğru bakıyor ve kopuyoruz adamın telefon dediği patlıcan lan.
bundan 8-9 yıl önce... dayımın oğluyla cumartesi günü semt pazarında geziyoruz. bir tezgahta çakma fb formaları satılıyor. çakma ama orijinalden daha şık gözüküyor öyle de bişey. kuzenim forma almaya karar verdi. tuncay şanlı forması aldı. ertesi gün(pazar) tuncay şanlı ingiltereye gitti.
bir keresinde dolmuştan inerken musait bir yerde inebilir miyim diyeceğime mükemmel bi yerde inebilir miyim dedim şöfor durdu size layik degil ama dedi.
Etüt odasındaydık. Herkes mutlu bir şekilde ders çalışıyordu.
Sıcak olmuştu , pencerenin açılması lazımdı.
Pencereler açıldı , güzel bir gündü. Dışarısı ışıl ışıl parlıyordu.
Manzaraya dalmıştım ki beynimde bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım.
En yakın arkadaşıma pencereye bakmasını işaret ettim. Nefesim tutulmuştu.
Ne yapacağımı bilemiyordum. Spastik özürlüler gibi elim ayağım oynamaya başladı. En yakın arkadaşım çığlık çığlığa pencereye koşuyordu. Sınıf iyice hareketlenmişti. Bu manzaraya tanık olmak saf kalplerimiz için o kadar da kolay bir durum değildi. Herkes trajikomik bir şekilde oradan oraya koşturuyordu. Biri pencereyi kapatmaya başladı. Biz hala yerlerde olayı anlamaya çalışarak sürünüyorduk. Dışarı çıktığımızda herkes bizi kameradan izliyor vaziyetteydi. Utandık , dağıldık , kırıldık.
Aylardan marttı.
Bir kez daha lanet ettik.
Ah şu kediler....