Yaşamak, sonuna kadar yaşamak
Hayatın tüm sırlarını keşfedeyim derken yorulmak... Dizlerinin üzerine çökmek... Sıkılmak... isyan etmek ve dönüp dolaşıp yine bir ucundan tutunup çalışmaya devam etmek. Bittim dediğiniz anda yettim diyen kudret ile beraber en karanlık geceleri aydınlık sabahlara bağlayabilmek.
Çok güzel şey yaşamak. Hele ki ciğerlerinize doldurduğunuz nefesin kıymetini solunum yollarınız tıkanmadan anlayabiliyorsanız, mayına basmadan iki ayağınıza bakıp hayran hayran seyre dalabiliyorsanız, mayına bastıktan sonra ellerinizi fark edebiliyorsanız, savaşı görmeden barışı anlayabiliyorsanız... Hele kapkara gözlerle ışıl ışıl bakan çocuklara gülümseyebiliyor, onların göz hizasına gelip kocaman öpebiliyorsanız çok güzel şey yaşamak.
Yaşamın tüm sırlarını keşfedeyim derken yorulmaktır yaşamak. En durgun anlarınızın kıymeti biliyorsanız güzeldir yaşamak. Acıyı da sonuna kadar yaşamak. Göz yaşlarınızı keşfetmek. Onların en güzel haberlerinin müjdeleyicisi olduğunun farkına varabilmek. Bir Anadolu türküsü dinleyip her dizesine hayran olmak. Hayatın farkına varmak.
Yaşamın içine serpilmiş acılarda o kadar güzel tatlar gizli ki. Hele uzun bir yolculuğa çıkmadan evvel geriye dönüp aileye el sallamanın tadı hele el salladıktan sonra ağır ağır giderken yutkunduğunuzda gırtlağınızda düğümlenen tat... en kısa zamanda dönmek üzere söz verip annenize sarıldığınızda annenin tertemiz saçlarının kokusu...
Yaşamak çok güzel. Kendini dağlara, bayırlara vurup avazınızın çıktığı kadar bağırabilmek. Birisini sevmek, birilerini sevebilmek. Sevdiğini söyleyebilmek çok güzel. En ulaşılmaz aşkları şiirlerinizde yaşatmak. Aşıkları şiirlerinizde kavuşturmak.
Yaşam var iken nasıl olur da düşünce olmaz ki? Düşüncenin güzelliğini keşfetmektir yaşamak. Acılı insanların acılarına merhem olmayı düşünmek, hayat kurtarmayı düşünmek, çaktırmadan fakirlerin hanelerine çeşit çeşit nimetlerin ulaşmasına vesile olmayı düşünmek. Vuslatı düşünmek. En zorlu deneyimlerden sonra ulaşacağınız sevinç gözyaşlarını düşünmek.
Yaşamak huzuru yakalamaktır. Yaprak düşerken mutlu olabilmektir. Dertleri kederleri davullarla zurnalarla karşılayabilmektir. Sessizce onları ağırlamak. Huzurun saklandığı yerleri keşfedebilmektir.
Yaşamak; para, şan şöhret sokaklarında bulamadığınız zaman tekrar dönüp huzuru paylaşımda bulmaktır. Paylaşmak elinizdekini ortadan bölmek yani. Bir iken iki yapmak.
Yaşamı kendileri için çekilmez kılanlar da belki de biri iki görenler. Sevgiye, sevgiliye ulaşınca bir iken iki olduğunu sananlar. Halbuki önemli olan bütünleşmek diğer yarını bulmak değil midir? Yaşamak bu şaşılığın farkına varıp kıymet bilmektir. Kendini diğer yarına adamaktır. Yar'ına adamaktır.
Yaşamın karmaşık denklemleri arasında öyle başrol oyuncuları var ki güçsüz, ufacık tefecik, umursamaz canlılar. Çocuklar... onların gözlerindeki ışığı el birliği ile söndürene kadar cıvıl cıvıl çocuklar. ister sosyetenin göbeğinde doğsun, ister mütevazı bir memur evinde, ister Afrikalı olsun, isterse roman. onlar her daim yüzünde gülümsemesini eksik etmeyen canlılar. Sokakta buldukları iki taş ile mutlu olabilenler. Fazlasını isterken sağlığını kaybedenlerden oldukça farklılar. Anı en güzel yaşayanlar. Üç beş plastik parçası ile tüm günlerini muhabbetle geçirebilenlerdir çocuklar. bu enerjilerin kaynağı belki de sır dolu bakışlarında saklıdır.
Yaşamak hayal kurmaktır. Uçsuz bucaksız hayaller kurabilmek. Hayallere ket vurulamayacağının farkına varabilmektir. Yüreğinizi bir anda binlerce, milyonlarca kilometre ötesine taşıyabilmek. hayal kurmak da güneşe bir kazma, bir kürek ile varıp oraya mor sümbülleri dikip yeşertebilmektir.
Güzel şeydir yaşamak.
Yürekleri gözyaşlarıyla ıslatmak... orada sevgiyi yeşertmek... Düşleri yeşertmek, yeşeren düşlerin hasadında sevgiyi kucak kucak toplayıp dosta, sevgiliye gökten yağan yağmur misali baştan aşağı döküvermek. Güzel şeydir yaşamak, umuda sımsıkı sarılmak...
öylesine birşeydir. yapmak için fazladan hiçbir şey yapmadığınız iyi veya kötü. hızlı da olsa yavaş da olsa aslında hep aynı hızda olan kiminin doyamadığı kiminin ise sonlandırmak için çaba sarfettiği her geçen an sona yaklaşan eylem.
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için... Nazım Hikmet Ran
güneşin her akşam batıp, ertesi sabah yeniden doğmasıdır yaşamak.... yeniden doğan her gün, insanın yeniden doğuşu, insanın yeni bir güne gözlerini açışıdır... "hiç bir gün diğerinin aynı değildir" güçlükler yenilebilir, yaşama gücüyle tüm sıkıntıların üstesinden gelinebilir.... yaşamak, insanın omuzlarına binip de çekilmez bir yük halini aldığında insan güçsüz olduğunun farkına varır, hiç bir şey yapma isteği duymaz... bu geçici bir durumdur, yaşama gücü insana destek olur.. bunu bilip inandığımızda yaşam gücü çevremize de yansıyacaktır... yaşamak tüm canlıların hakkıdır... sadece nefes almaktan ibaret değil, "anlamlı kılabilmek" yaşamanın temel anlamıdır...