matrix filmi ile ortaya atılmış bir ihtimal. ama matrix filminde oldukça abartılar olduğu için bu ihtimali düşünürken matrix filminden etkilenmemek lazım.
evrene baktığımız zaman bazı yasalar olduğunu görebiliyoruz. bu yasaları matematik dili ile ifade edebiliyoruz. fizik sürekli yasalar ortaya çıkarıyor. bu evrenin kendisinden daha büyük bir evrenin simülasyonu olma ihtimali vardır.
bilgisayar simülasyonlarına baktığımızda da aslında o simülasyonlar bir evren oluşturmaktadır. o simülasyonların içine karakterler, nesneler yerleştirebiliyoruz. belirli fizik yasaları yaratabiliyoruz. bilgisayar oyunlarının çoğu bu tür simülasyonlardır. bu simülasyonlardaki karakterler benim asıl ilgimi çeken. o karakterlerin algıları var, hafızaları var. bunların hepsi bir hard diskin içinde. o sanal evrenin içinde. ama algıyabildikleri, hafızalarına alabildikleri sadece o evren dahilindekiler. ekrandan bize bakıp bizi algılayamıyorlar. yazıldıkları kodun dışına asla çıkamıyorlar. ama biz o karakterleri klavye ve mouse yardımı ile yönetebiliyoruz. o karakterlere girdiler sağlıyoruz. o simülasyon içindeki karakterin ne kodu yazandan, ne de birisinin ona komut verdiğinden haberi yok. kendisine komut verenin ne hayatını ne de geçmişini biliyor. algıladığı sadece kodların dünyası.
şimdi eğer bu dünyanın da bir simülasyon olduğunu kabul edersek, ruhun ve tanrının varlığı da varsayılabilir. tanrı bu simülasyonun kodlarını yazan varlık. ruh ise bedenimize komutlar veren bir üst evrendeki oyuncu. ama burada ruhu hafıza ya da problem çözme fonksiyonları gibi beyin fonksiyonları olarak algılamayın. onlar bu evrenin kodları içinde. ruh sadece seçimlerin girdilerini gönderiyor. hafıza ve diğer fonksiyonlar yine simülasyonun içinde.
0 olan ihtimaldir. Çünkü simülasyon içindeki formlar asla simülasyon içinde olduklarını düşünemez/bilemezler. Eğer simülasyon içinde olma ihtimalini düşünebiliyorsak, olmadığımız anlamına gelir.
akıllara baudrillard ın simulasyon ve simulakrlar kitabını getiren çoğu insanın üstüne kafa yorduğu önerme. yabancılaşmanın bir üst türü olarak ele alınırsa daha ele avuca gelir sonuçlar elde edebiliriz gibi geliyor. yoksa insanlık olarak beyinlerimizin simulatifleştiği aşikar. tıpkı üstadın körfez savaşı aslında olmadı dediği gibi. modern ve kimilerine göre postmodern dönemde üretim ve iletişim ilişkilerindeki hengameden ötürü kişi olaylara yabancılışır gerçekliklere kurgu gözüyle bakar onun gözünde ha bir çiftleşen panda, ha bir katliam haberi aynıdır. kanaldan kanala akar bu bünye diziye verdiği tepkide aynıdır. vahşete verdiği tepkide. şaşırma süresi zamping hızıyla doğru orantılıdır. bunun içine meta,marka,pornografi,felsefi düşünüş fetişizmini de koyduğumuz takdirde tadından yenmez. gene başlangıca dönelim. eğer bu evrenin kendisi bi simülasyonsa ve bizde bir ihtimal pil veya her ne haltsak. varlığımızı ve yaratıcımızı sorgulayabilme hakkımız varsa. oturalım sorgulayalım. ama boş boş değil. değiştirerek,yıkarak,yakarak. bir anka kuşu gibi küllerimizden doğarak. bakalım bu sistemin sınırı ne kadarmış. error vermesi yakındır. *
şimdiye kadar bütün filozoflar evreni,düzeni,sistemi sorguladı aslolan halbuki onu değiştirmekti.*
ne açıdan bakarsan bak zaten öyle.korkutucu tarafı bu simülasyona tekrar atılma ihtimalin.zamanın algısal olduğunu göz önüne alacak olursak her şey çoktan yaşanmış ve bitmiş olabilir.
hiçte küçümsenmemelidir. çünkü bilimsel olarak gelinen son noktadır. ayrıca bu soruya farklı cevaplarda sunulabilir. mesela hayatımızda yaşadığımız bazı fenomenleri de incelemekte fayda var. mesela rüyalar, rüyalar bilinçaltındaki bilginin dışa vuran hologramıdır. bir nevi bir simülasyon programı oluşturur beyin
bizde asıl kaynak bilgi burada olmasına rağmen oranın asıl gerçeklik olduğu yanılsamasıyla baş başa kalırız. bununla ilgili kısaca düşüncelerimi anlattım. bakabilirsiniz. https://youtu.be/D8JDb_Uvy0s