yüzler ve kaderimiz

entry1 galeri0
    1.
  1. ahmet altan'ın kanımca en güzel yazısıdır, kristal denizaltı adlı kitabında yer alır.

    "kaderimiz bazen bir baska yüzün ardinda saklidir. belki de daha önce hiç görmedigimiz bir yüzün ardinda. o yüzü arariz. kaderimizi degistirecek, ölümü bile bize sevinçli bir bulusma gibi gösterebilecek yüzü. öyle bir yüz olmadigini düsünürüz, kaderimizin bir yüzle degisecegine de inanmayiz. ama yine de bakariz bütün yüzlere. geçmis yanginlarin alevi aydinlatir her yüzü. aralarindan biri bizim aradigimizdir.

    kendi kaderimizin bazen bir baska insanin yüzünün ardinda saklanmis olabilecegini, rastlayacagimiz bir yüzün bütün gelecegimizi degistirebilecegini, böyle bir ihtimalin hayatimizin bir kösesinde saklandigini bilmek, sanirim, çogunlukla duragan olan günlerimize, hiçbir zaman yasamayacagimiza inandigimiz ama her zaman da yasanabileceginden kuskulandigimiz, ancak yalniz basimiza hayal kurarken gizlendigi yerden çikartip, üstündeki tozlarini silkeleyip parlatarak seyrettigimiz bir heyecan ekler. bir insan vardir bir yerlerde, belki de bugüne dek hiç görmedigimiz, hiç bilmedigimiz biri ve bir gün ona rastladigimizda, çevremizdeki hiç kimse ondan etkilenmezken, biz onlarin görmedigi bir seyi görüp o gördügümüz sey her ne ise ondan bir daha ayrilamayacagimiza karar vererek, onun pesine düsüp bizi nereye götürecegini bilmedigimiz çilgin bir yolda kosmaya baslayacagizdir.

    böyle bir olay olmayacaktir, o yüz bizim hayatimizda gözükmeyecektir, buna inaniriz. ama böyle bir olayin olabilecegi ihtimalinin, hayallerimizin kandillerini yakan isigini da içimizde hiç söndürmeyiz. ve böyle olaylar olur. ask dedigimiz ve asik olmadigimiz zamanlarda bize gerçeküstü gözüken efsanenin, yüzünü saklayan uzun peleriniyle aramizda dolasip durmasini da daha önceden yasanmis hikâyeler saglar. biliriz ki birileri bunlari yasamistir. onlarin yasadigi yanginlarin alevlerinden tutustururuz zaten biz de hayallerimizin çirasini, her yangindan bizim payimiza da biraz atesle biraz isik düser. 17 temmuz 1793'te, paris'te, simdi adi concorde meydani olan devrim meydani'na giden yollarda büyük bir kalabalik kaynasiyordu ve o kalabaligin arasinda hangi kadere dogru yürüdügünü bilmeyen isviçreli genç bir adam vardi. o gün o saatte orada bulunmasi tamamen bir tesadüftü. adi adam de luks'tü ve eger o gün orada olmasaydi ne böyle bir aci çekecek ne de biz onun adini bilecektik.

    kalabalik dalgalandi bir an. uzaktan bir kagni gözüktü. arabanin içinde, kirmizilar giymis, parlak kestane rengi saçlari ensesinden kesilmis, biraz uzunca yüzünün solgunluguyla tam bir tezat teskil eden iri magrur gözleri inancinin ihtirasiyla parlayan genç bir kadin, elleri arkasindan bagli olarak ayakta duruyordu. iki gün önce, fransiz devrimi'nin yakalandigi bir cilt hastaligi nedeniyle hayatinin büyük bir kismini su dolu bir küvetin içinde geçiren ünlü liderlerinden marat'yla muhaliflerini ihbar edecegini söyleyerek bulusmus ve konusurlarken koynundan çikardigi biçakla bu hastalikli devrimciyi küvetinde kalbinden vurup öldürmüstü. yirmi dört yasindaydi. o sicak temmuz günü giyotine götürülüyordu. biraz sonra gümüsi biçak inecek ve basini kesecekti. isviçreli genç adam corday'in yüzünü gördü. daha önce onu hiç görmemisti, tanimiyordu, sesini bir kere bile duymamisti. kalabaliklar biraz sonra öldürülecek olan charlotte corday'a baktiklarinda devrimin liderlerinden birini öldürmüs bir kadini görüyorlardi. genç adam digerlerinin görmedigi bir sey gördü. onun ne gördügünü hiç kimse bilmiyordu. arabanin yaninda yürümeye basladi. corday'in gözlerinin baglanmasini, diz üstü çöktürülüp basinin giyotinin yuvasina yerlestirilmesini ve biçagin inisini seyretti. o kisacik sürede sesini bile duymadigi bir kadina asik olmus ve o kadini sonsuza dek kaybetmisti. aniden asik oldugu o kadina kavusmasi mümkün degildi ama belki daha da acitici olani o kadinla ilgili hayal kurmasina da imkân bulunmamasiydi. genç isviçreli, idami seyrettikten sonra gidip muhafizlara kendisinin devrime karsi oldugunu ve devrimden intikam alacagini söyledi. önce tam olarak ne yapmak istedigini kestiremediler ama o kadar çok bagirip çagirdi ki tutuklamak zorunda kaldilar. mahkemeye çikardilar. mahkemede de devrime olan düsmanligini dile getirip giyotinle idam edilmek istedigini söyledi, sevdigi kadin gibi ölmek istiyordu, sanki bir an görüp kaybettigi kadina, eger o kadinla ayni sekilde ölürse kavusacagina inaniyordu. sonunda, biraz istemeye istemeye de olsa onu idama mahkum ettiler.

    bir sabah, gömleginin yakasini ve ensesindeki saçlarini kesip bir kagniya koydular. onun arabaya binisine taniklik etmis bir tarihçinin yazdigina göre, ölüm arabasina "sevgilisiyle ilk bulusmasina giden bir delikanli gibi" sevinçle ve arzuyla binmisti. giyotine gülümseyerek çikti. biçak indi. o genç adam, bir yaz sabahi bir yüze rastlamisti, o yüz bir sey söylemisti ona, bu her neyse, bir daha onu duymayacagini düsünmeye bile tahammül edemediginden basini istekle giyotine koymustu. o yüz onun kaderini degistirdi. hiç yasanmamis bir ask, yeryüzünün en büyük ve en unutulmaz asklarindan biri olarak yazildi insanlarin o karmasik tarihine. bir insanin bir baska insani kendi hayatindan bile çok sevmesini saglayan ve gücüyle herkesi hem ürpertip hem de kendine çeken o tuhaf kudret, varligini kanitlayacak bir hikâyeyi daha ekledi dagarcigina. kaderimiz bazen bir baska yüzün ardinda saklidir. belki de daha önce hiç görmedigimiz bir yüzün ardinda. hepimiz, farkinda olmasak da, o yüzü arariz. kaderimizi degistirecek, ölümü bile bize sevinçli bir bulusma gibi gösterebilecek o yüzü. öyle bir yüz olmadigini düsünürüz, kaderimizin bir yüzle degisecegine de inanmayiz. ana yine de bakariz bütün yüzlere. geçmis yanginlarin alevi aydinlatir her yüzü. aralarindan biri bizim aradigimizdir. hayati ve ölümü bize baska bir isigin altinda gösterecek olandir. bazilari rastlar o yüze. kaderleri degisir..."
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük