Yüzbaşı Şerafettin Bey. izmir fatihi Şerafettin iZMiR. "o da kim" dediğinizi duyar gibiyim. zira birkaç ay öncesine kadar ben de bilmiyordum kim olduğunu. Tarihte bir ÜÇÜNCÜ KILIÇ efsanesi vardır. Bu üçüncü kılıç, Türk Kurtuluş Savaşı'nda kardeş ülke Buhara Cumhuriyeti tarafından ülkemize hediye edilen 3 kılıçtan biridir. O tarihte ülkemize gelen bir heyet, buhara kılıç ustalarına özel olarak yaptırılan 3 kılıcın birini Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya, birini Garp Cephesi Komutanı ismet Paşa'ya, diğerinin ise izmire ilk girecek askerimize verilmesini istemişlerdi. Onların bu isteklerini kabul eden Atatürk bu olayı duyurmuş ve bu sayede askerlerimizin izmir heyecanı daha da artmıştır. Nihayetinde 9 Eylül 1922 tarihinde izmir'e girdik ve düşmanı denize döktük. izmir'e ilk giren ve hükümet konağında, kanının damladığı al bayrağımızı göndere çeken Yüzbaşı Şerafettin Bey, izmir Fatihi oluyordu. işte bu cesur askere Atatürk tarafından bir törenle hediyesi olan Üçüncü Kılıç hediye edildi. Ve soyadı kanunu ile Atatürk tarafından kendisine izmir soyadı verildi.
Emekliliğinden sonra çok zor günler geçiren Şerafettin izmir, birgün olsun kılıcı elden çıkarmayı düşünmemiştir. Çünkü O bu kılıcın kendisine değil, Türk milletine ait olduğuna inanmaktadır. Ölümüne yakın, karısından kılıcı izmir'e göndermesini istedi. Kılıç izmirde yeni açılacak olan inkilap müzesinde segilenecekti.Karısı O'nun bu isteğini yerine getirmek için istanbul Valilği'ne gitti ve kılıcı izmir'e gönderilmek üzere teslim etti. Ve ÜÇÜNCÜ KILIÇ en son o gün görüldü. Bugün yapılan tüm aramalara rağmen kılıcın izine rastlanamadı. işte böyle bir ulusal kahraman ve bu ÜÇÜNCÜ KILIÇ efsanesi bugün kimse tarafından bilinmiyor. Suç kimde? araştırmayan bizlerde mi? yoksa bilip de anlatmayan hatta bilip de gerçekleri çarpıtanlarda mı?
--spoiler--
Şerafettin Bey, Trabzon Maçkalı Bahriye adlı bir anneden ve Kırımlı ibrahim Bey adlı bir babadan, 1889 yılında istanbulda dünyaya geldi. Çocukluğu Osmanlının başkenti istanbulda geçti. Her Türk ailesinde var olan eğilim gibi onun ailesi de oğlunun asker olmasını istiyordu. Böylece O, 1906da Harp Okuluna girdi. Üç yıllık bir eğitim sonucunda Şerafettin Bey, 1909da Harp okulundan mezun oldu.
Teğmen olarak mezun olmuştu ve zorlu günler onu bekliyordu. Mezun olduğunda Osmanlı Devleti savaşın eşiğindeydi. italyanlar Trablusgarpa musallat olmuş; Balkanlarda komitecilik hareketleri artmış; başta Yunanistan olmak üzere Balkan Ülkeleri, Osmanlı Devletine karşı ittifak içerisine girmişlerdi. Ermeni olayları başta olmak üzere, azınlık hareketleri hız kazanmıştı.
Bu karmaşanın arasında Şerafettin Bey durmadı, yeni görevine koştu. ilk görevi, Numune Süvari Alayının 4. Bölüğündeydi. 1909 1911 tarihleri arasında üç yıl boyunca süvari komutanı olarak görev yaptı. 1911de italyanlar Trablusgarpa saldırdı. Kısa bir süre o da Trablusgarpa geçerek, orada italyanlara karşı savaştı. 1912de Süvari Tatbikat öğretmeni oldu. Ardından, 15. Piyade Tümeninde görev aldı ve spora düşkünlüğüyle bilinen V. Muratın torunu Şehzade Osman Fuatın yaverliğini yaptı. Bu görevi sırasında üstün başarısından dolayı, Şehzade Osman Fuat, Şerafettin Beye bir saat armağan etti. Bu saati Şerafettin Bey, yaşamının en önemli anılarından birisi olarak sakladı.
O, süvari öğretmeni olduğu sıralarda Balkan ülkeleri Osmanlı Devletine karşı büyük bir saldırı başlattılar. Osmanlı Devleti başta haberleşme, iaşe ve ikmal sıkıntıları nedeniyle ağır bir yenilgi aldı. Hızlı bir çekiliş başladı. Bulgar ordusu, istanbul önlerine kadar ilerlemişti. Her şeyin bittiği sanıldığı bir anda Osmanlı ordusu umulmadık bir yığınak yaparak, istanbula giden yolları tuttu. Ardından Bulgarlara karşı büyük bir savaş başlattı. Şerafettin Bey de birliğinde, süvari olarak 1912de Çatalcadaki çetin muharebelerde savaştı. Bulgar ordusu, Edirne batısına atılırken, Bulgarları takip ederek, Meriçe doğru yürüyen ordunun içinde o da vardı. Balkan güçlerinin Meriçin doğusundan batısına atıldığı bu büyük saldırıda Şerafettin Bey, önce Gelibolu muharebelerine katıldı ve üsteğmen oldu. Ardından Lüleburgaz ve Bolayırın kurtarılmasında Bulgar ordusuna karşı savaşanlardan biri de oydu. Bu arada, kısa süre binicilik mektebinde öğretmenlik yaptı.
Birinci Dünya Savaşıydı. Osmanlı Devleti hızla savaşın içine sürüklendi. Türk ordusu bu savaşta pek çok cephede yurt savunması yapıyordu. Bu cephelerden biri de Çanakkale idi. Şerafettin Bey, 1915te Çanakkalede Seddülbahir ve Kirte kara savaşlarında ingiliz Fransız ortak gücünün karşısında dikilen Türk süvarileri arasındaydı. Durmadı; ardından başka cephelere koştu. 1916da Romanyada Dobruca; 1917de Irakta Birüs-sebi muharebelerine katıldı. Aynı yıl yüzbaşılığa getirildi.
Artık, O, Yüzbaşı Şerafettindi. Sonradan rütbeleri yükselmesine karşın, hep bu sıfatla anıldı ve ünlendi
I. Dünya Savaşı bitmiş Mondros Mütarekesi imzalanmış. Yurdun her yerinde işgaller başlamıştı. Anadolu adım adım işgal ediliyordu. Mustafa Kemal Paşa bu duruma karşı direnmek için sultan ve halifeye karşı isyan bayrağını açmış; tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik temelinde gelişen bir bağımsızlık savaşını, Samsundan başlayan Anadolu yolculuğunda, yurt topraklarında ve yurtseverlerle birlikte örgütlüyordu. Ülkenin yurtsever sivil asker aydınları ve bürokratları bu kutsal savaşta Mustafa Kemal Paşanın yanında yer alıyordu.
Şerafettin Beyin de, Anadolunun emperyalist güçlerce işgal edilmesiyle, pek çok vatansever gibi yüreği yandı. Vatan savunulmasına çağırıldı ve bu sesi duyduğunda kendi yurdunun onu çağırdığına inandı. Pek çok arkadaşı gibi oda durmadı ve yurt ananın yardımına koştu. Daha ilk cephelerden itibaren kanlı savaşlarda yer aldı. Türk Ulusu için sanki diriliş anı olan Sakarya Muharebelerinde, olağanüstü bir çaba ve özveriyle bölüğünün başında, istilacı Yunan ordusuna karşı diğer arkadaşlarıyla omuz omuza o da savaştı. Bu süreçte karargahta idari görevlerde üstlendi. 1921 1922 tarihleri arasında, 14. Süvari Alay Komutan Muavinliği ve 1. Süvari Tümeni, 1. Şube Müdürlüğü, 4. Süvari Alay Komutan Muavinliği yaptı. Bu sırada henüz otuz üç yaşındaydı.
Kurtuluş savaşında pek çok muharebeye katılan Şerafettin Bey, savaş boyunca 1. Süvari Tümeni 14. Alay ile Sakarya; Mürettep Süvari Tümeni ile Döğer cephelerinde; 2. Süvari Tümeni, 4. Alayı ile de Belova, Kula, Dereköy, Sabuncubeli ve Bornovada savaştı.
Kurtuluş savaşı döneminde, yükselen kahramanlar ve yıldızlaşan efsaneleri vardı. Mustafa Kemal Paşa, Mareşal Fevzi Çakmak, Garp Cephesi Komutanı ismet Paşa, 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa, Fahrettin Paşa ve niceleri Bunlar kamuoyunun yüreğinde büyük yer tutmuş önemli kişilerdi. Yüzbaşı Şerafettin ise bu savaşta isimsiz kahramanlar arasında var olanlardan biriydi.
Ta ki izmirin Kurtuluşunda, Hükümet Konağına Türk Bayrağının çekene kadar
--spoiler--
bununla 8. entry oluyor. mezaedan kalkıp da acun denen tipin şovuna katılması söz konusu olsa idi, binlerce cümle kurulurdu hakkında.
büyük ve güzel adamları tanımıyoruz. bundan kelli layıki ile gerekli değerleri vermiyoruz.
izmir'e 9 eylül 1922'de ilk giren komutan. atından düşüp yara almasına rağmen, izmir hükümet konağı'na türk bayrağını çekmiştir. kendisine buhara'dan gelen bir kılıç, atatürk tarafından verilmiştir.