80 darbesinden sonra üniversiteleri siyasal otoriteye ve bir dönem genelkurmay'a bağlamak amacıyla oluşturulmuş kurumdur. nitekim yök ile üniversitelerarası kurul'un değeri azaltılmış, öğretim görevlilerinin bilim insanı sıfatı sökülmüş, devlet kulu sıfatı yapıştırılmıştır. rektörler tepeden atanmış ve üniversitelerin en küçük birimlerine kadar her akademisyen parlamentoya karşı sorumlu hale getirilmiştir. kısacası bilim ve araştırma yuvası olması gereken üniversitelerimiz ideolojik karargahlar halini almıştır.
üniversitelerimizin içler acısı halinin nedeni olan kurumdur. bilim üretmek yerine siyasetle meşgul olan, üniversiteleri üç beş ensesi kalın hocanın çiftliği haline getiren bu kurum artık miyadını doldurmuştur. açın artık memleketin önünü...
üniversitelerde köklü değişimlere göz diktiği kesinleşen kurum.
Bundan sonra araştırma görevlileri üniversitelerce değil, merkezi sistemle YÖK tarafından alınacak.Yani bilimi, özgür düşünceyi ve medeniyeti temsil eden kurumlar olan üniversiteler de artık iktidarın eline geçecek. Devlet kurumlarındaki kadrolaşmanın önemini bilenler, bu haberin ne kadar tehlikeli bir süreci başlatacağını da anlamıştır.
güç bela yüksek lisans ve doktora bitirmiş, doktora dan sonra uzun süre kadro beklemiş, bu süre zarfında kafayı yeme noktasına gelmiş, bazıları kadro için üniversite değiştirip memleket memleket dolaşmak zorunda kalmış ailesinden uzaklaşmış, belkide eşinden ve çocuklarından ayrı kalmak zorunda kalmış ama sonunda bir şeilde yrd. doç. dr. ünvanını almış kişilere, "3 sene içinde şu kadar makale yazmak zorundasın, şu kadar dergide yayının olacak, bu kadar sempozyuma katılmak zorundasın, şunu yapacaksın yoksa işinden olursun" gibi tehdit eden kurum.
yaaaa arkadaş rahat bırakın insanlara bi huzur verin yaaaa, doçentliği almış kişiyi baştacı yapacağına, onu daha da hayattan nefret ettiriyorsun, sadece doçentlere değil, tüm üniversite çalışanlarına ve öğrencilerin üzerindeki bu kadar gereksiz, sıkıntı veren, insanları bunalıma sürekleyen kuralları kaldırın yaaa, ünivesiteleri rahat bırakın da rahat rahat bilim yapsınlar, ama daha rektörlük seçimi olayını çözememiş zihniyetten bunuçözmesini bekleyemezsiniz, neeeerdeeeee :(
üniversite okumuş türkiye gençliğini yurt dışına siyasi yolla defetmek amacıyla kurulmuş,türkiyeyi okuyan bilgili insanlara dar eden ,kalsalar da iç savaş yaratan,ekonomiden bir haber üniversitelerde bölümler açan kafası eserse kapatıcam diyen saçmasapan bir grup yönetimden oluşan ,gençliğin iplerini eline almış canı ne tarafa isterse o tarafa süren gerizekalılardır.
"kalite" kelimesinin kavramını tam olarak anlayamamış kurumdur. her ilde üniversite mantığıyla kalitesiz üniversiteler açılmasına sebebiyet vermiştir. mevcut üniversiteleri daha iyi hale getirmek varken yapmış olduğu bu davranış; kalitesiz öğrenciler yetiştiren kalitesiz üniversiteler ve sonuç olarak işsiz kalacak ya da ucuza çalışacak pek çok üniversite mezununa sebebiyet verecektir. ayrıca mühendislik bölümlerindeki kontenjanların alıp başını gitmesi nedeniyle bu bölümlerin puanlarının dramatik şekilde düşüşüne zemin hazırlayan kurum olarak ta karşımızdadır.
işte size bir türkiye cumhuriyeti yüksek öğretim kurulu klasiği daha.
bilindiği üzere üniversiteler bölümlerini açabilmeleri için en az 8 öğrenciye ihtiyaç duymaktadır. bu sayının altına düşüldüğü takdirde o üniversite de bölüm açılmaz ve 7 kişi dahi kaydını yaptırmış olsa, kayıtları geçersiz sayılıp kazanamadı durumuna düşer veya daha sonra ki tercihine yerleştirilir.
ismini vermeden bahsedeceğim üniversiteye a üniversitesi diyeceğim. bölüm ise fiziktir.
a üniversitesinin fizik bölümünü bu yıl 9 kişi tercih etmiştir ve yök bu 9 kişinin 6 sının yerleştirmelerini onaylamamıştır. hem de "hiçbir gerekçe bildirmeden". bu nedenle de a üniversitesinde fizik bölümü açılmamıştır.
bunun nedeni ise; o üniversitenin rektörüyle şuan ki yök kürsüsünde bulunan yusuf ziya beyin düşünce yapılarının uymamasıdır. rektörün mualefetliğidir, rektörün doğruları yüzlerine vurmasındandır, rektörün yök başkanını her fırsatta yargılamasındanır.
ego tatmini yöntemleriyle işletilen bir yüksek öğretim kurulunun o ülkede ki yüksek öğretim öğrencilerine ne gibi bir faydası olacaktır.
Türkiyenin yüzkarası kurumudur.Yurtdışına giderken, gittikten sonra sorarsınız 'okulumuz tanınıyor mu diye' gelen cevapların hepsi 'okumunuz kurumumuz tarafınca tanınmaktadır'.
Gel zaman git zaman yıllar geçer senin sorup gittiğin yök sen son senedeyken denklik tüzüğünü değiştirir ve direk denklik dünyadaki hiçbir üniversiteye vermez.Süreçler uzarda uzar.Öğrenci kendi imkanıyla isviçreye,ukranyaya,bulgaristana,ingiltereye gider kendi imakıyla binlerce euro akıtıp okur meslek sahibi olur, yüzlerce eurolar akıtıv evrakların tercümesiyle uğraşır,sonra o evraklar yöke verilip 2-3 yıl beklenir.
Bu iki üç yılda ne cevap verirler, ne telefonları açarlar, ne yazılan e-maillere cevap verirler.Süreç kendi halince vurdumduymaz bir şekilde devam eder.Daha sonra askerlik sorunu başlar, normalde heryıl 29 yaşını doldurmayan adaylar için heryıl ertelenen askerlik tecilini sadece bir kez bir yıl olarak düzenlerler.
Gençler evraklarını verirler,asker kaçağı birşekilde ortada dolanırlar ve yökten cevap beklerler.Bunun dahada fenası denizciler içindir.
Bizim sadece diplomayı tanımazken,müsteşarlık onların ehliyetinide denklik olmadan tanımaz.2-3 yıldır evde oturan arkadaşım var vallahi.Diğer grup öğrenciler ise askerlik yapamadıkları için kurumsallaşmış bir yerde işe giremezler.Düşünsenize,5 yıl üniversite okuyorsunuz ve Askerliğinizi er olarak yapıyorsunuz.Tabii dayanamayım 15 ay askerlik yapanda var.Bunların haricinde yaptıklarının yasal hiçbir dayanağı olmayan avrupa birliğiyle yapılan, lizbon ve bologna anlaşmaları at gözlükleriyle bakıp yok sayan kurumdur.
Yök adı verilen bu kurum gençleri en verimli çağında köreltip, onları yasal hiçbir dayanağı olmadan sınırlar koymaya çalışan ve mezunlara ayakbağı olan kurumdan başkabirşey değildir.Sırf Türk öğrencilerin yurtdışında eğitim görmesini engelleyip bu maddi kaynağın yürtiçinde sağlaması için hertarafını özel üniversitelerle çevrildiği ülkemizde işin en kolay kısmı bir grup yeni mezuna diş geçirmektir.En sinirlendiğim nokta ise bukadar şeyi yapan bir kurumun sonra dönüp insanlara, biz beyin göçününün engellenmesi için elimizden geleni yapacağız amerikalara gideceğiz oralara buralara gideceğiz demesi ise siyasi parti liderlerinin seçim öncesi vaatlerinden farkssızdır.
Olayın özeti şu;Bu devlet beni katsayı farkından dolayı üniversite okutmuyordu vakti zamanında, ben kendi imkanlarımla üniversite okuyorum, anam babam canını dişini takıyor, zar zor bitirdikten sonra geliyom vatanıma, daha önce tanınan diplomanın artık direk tanınmadığını 2-3 yılı alacak bazı işlemlere tabii tutulcanı söylüyor.Bu devlet ne ekmek veriyor,nede benim kazandığımı tanıyor,sonrada çıkıp vatan sevgisi ülke sevgisi diye konuşuyorlar.
olmaması gereken kurum. dünyanın en iyi üniversitelerini incelersek hepsinin içinde özerk olmayan yok. üniversiteler özgür olmalı, kendi kararlarını kendileri vermeliler ki daha sağlıklı kararlar alsınlar.
1980 darbesinden sonra kenan evren'in talimatıyla yıllarca emek verdikleri üniversitelerden uzaklaştırılan her kademedeki öğretim üyeleriyle kıyıma uğrayan üniversitelere indirilen en büyük darbe; 1981 yılında özerklikten uzak, merkeziyetçi bugün de yürürlükte olan 2547 sayılı YÖK yasası ile kurulan; yükseköğretimi katletme kuruludur. bugünün sözde darbe karşıtı, özgürlük savunucuları elinde yandaş örgütleme kurulu'na çevrilmiş olması da çok manidardır. yök hem üniversite öğrencilerini hem de üniversite öğretim üyelerini tırpanlayarak; bilimsel ve özgür düşünceye en büyük zararı vermeye devam etmektedir. akademik özgürlüğün olmadığı bir ortamda bilimsel kalite aramak abesle iştigaldir.
tek parti döneminde 4 yıl hazırlık sonucunda, Hasan ali Yücel'in milli eğitim bakanlığı sırasında 1946 yılında çıkarılan 4936 sayılı Üniversiteler Yasası'yla ülkemizde ilk kez gerçek anlamda üniversiteler özerkliğe geçmiştir.
Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel bu yasayla ilgili bugün de önem taşıyan sözleri:
--spoiler--
Bu kanun tasarısı Türk bilim hayatında, Türk üniversitelerinde yeni bir gelişmenin, ilerlemenin müjdecisi olacaktır.
Bu kanun bir ana prensip, bir de köklü usul, metodu kapsıyor. Bütün maddeleri bu iki nokta çevresinde toplanmış sayılabilir.
Ana prensip üniversitelerin özerk olmasıdır. Bu özerklik, yönetimde, öğretimde, ve mali alanlardadır. Üniversitelerin özerkliği bir oluşun, erginliğin ifadesi olduğu zaman değerlidir.
Biz, üniversiteyi oluşturan fakülteleri kendi örgütleri içerisinde bağımsız ve ondan oluşan üniversiteleri aynı suretle muhtar, özerk birer kurum halinde bu kanunla yeniden düzenliyoruz.
... Akademik meselelerde, bilim işlerinde bir ihtilaf olursa onun en yüksek mercii olan Üniversitelerarası Kurul'a, her üniversiteden yetkili insanların toplandığı yere işi götürüyoruz. Onlar ne derlerse o yapılacaktır, diyoruz.
--spoiler--
--spoiler--
Bu yasa hükümlerine göre üniversitelerimizi oluşturan fakülteler de bilim ve yönetim özerkliğine ve tüzel kişiliğine sahiptir. (...) Bugün bu kurumlarımıza verilen özerklik, devrim yılları içinde sağlanan ilerlemenin doğal sonucu olmuştur. Toplumla ilişki noktaları çoğalan üniversitelerimiz bundan böyle dışardan gelecek dilek ve eleştirileri, göz önünde bulundurmakla birlikte, kendi içlerinde kendi kendilerini denetleyerek olgunlaşacaklar ve yeni Türk toplumunun yeni üniversiteleri olma özelliklerini güçlendireceklerdir.
--spoiler--
Hasan Âli Yücel görevden ayrıldıktan sonra ülkede ve dünyada estirilen ırkçı, baskıcı anlayıştan, cadı kazanından üniversiteler de payını almıştır. 27 Aralık 1947'de Ankara Üniversitesi Rektörü Şevket Aziz Kansu tartaklanmış, istifaya zorlanmıştır. 6 Temmuz 1948 tarihinde Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi'nde görevli üç öğretim üyesi (Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes, Behice Boran) ile yabancı birkaç profesörün kürsülerini kaldıran Üniversite Teşkilat Kanunu kabul edilmiştir. 27 Mayıs 1960 Devriminin* ardından 115 sayılı yasayla özerklik yeniden güçlendirilmiş, Milli Eğitim Bakanlığı'nın üniversiteler üzerindeki etkisi temelli kaldırılmıştır.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra ise 1981'de bambaşka bir anlayışla, özerklikten uzak, merkeziyetçi bugün de yürürlükte olan 2547 sayılı YÖK yasası getirilmiştir.
bulutsuzluk özlemi'nin şarkısı da bir çok şeyi anlatmakta...(maussollos'a bu güzel hatırlatma için ayrıca teşekkürler)
80 darbesinden beri üniversiteleri ehlileştirmeye çalışan iktidar aracı/aygıtı.
şimdilerde yeni yasa tasarısıyla reforme edilmeye çalışılıyor.
ileri demokrasi nutuklarıyla tedavüle giren YÖK Yasası'nda görünen köy kılavuz istemiyor.
Üniversite bileşenleri gene harici bir konumda tutuluyor.
Sadece yandaş olarak nitelendirebileceğimiz "temsilcilik"lere yer var.
Üniversite konseyine bir kişilik kontenjan ayrılmış şehrin ileri gelen vergi rekortmenlerine.(!)
işte tam bilim yuvasına yaraşır hareketler.
Harçların kaldırılması,yeni yönetmelik falan derken popülizminde sınırı var diyen Çetinsaya,
üniversiteleri rekabet mantığıyla ölçüyor,biçiyor.
gün itibariyle yeni yasa tasarını bizlerle paylamış . Çok şükür tanışma şerefine nail olduk . pek güzel olmuş , aklınıza sağlık diyeceğim 33 a lar mı desem 50 d ler mi bilemedim ancak şunu biliyorum ki 100 almadan bu iş çok zor yonca .
80 darbesinin ardından öğrencileri koyun sürüsü haline getirmek için mevcut iktidar tarafından üniversitelerin başına getirilen çobandır. Öğrencilere soruşturma, okuldan atılma, eğitimin bilimden uzaklaşması dışında bir faydası yoktur. Şimdide YÖK kalkıyor denilerek yeni yasa tasarısıyla özgürlük getirildiği savunuluyor. Özgürlüğü üniversitelerde piyasalaşma olarak gören, bu işlevi yapması isteden boktan bir kuruldur.
ocak başında araştırma görevlisi sayfasına girilememesi ile şaibe yaratmıştır, yine istedikleri adamları istedikleri yerlere araştırma görevlisi yaptılar milleti uyuttuk numarasıyla, güzel ülkemizde artık devlet kurumlarında da torpil alenen yapılıyor, haksızlık diz boyu olmuş yazık.