yeni moda bi söylem.. eğer gelmiş geçmiş bütün filozoflar tekrar canlanıp bi masada toplansalardı gündem maddeleri arasında "abi biz ne desek Türkler cılkını çıkarıyorlar, en iyisi şu lafları anlayabilecekleri şekilde geliştirelim" olmazdıysa kafamı keserim.
Misal freud'un gizli eşcinsellerde homofobik davranışın daha baskın olduğu iddiası, sadece düz mantığa kafası çalışan insanımız tarafından cümlenin ters kurgulanışı sayesinde; gizli eşcinselin homofobik davranışa meyletmesi yerine her homofobiğin gizli eşcinsel olduğu şekline sokulmasıyla, ve dolayısıyla her bi fikre karşı olan kişinin aslında o fikrin gizli destekçisi olduğu düz mantığına yorumlanmasına yol açmasıyla epey bi uğraştık. Şimdi de karşımıza bu çıktı.
ilk Hangi düşünürün başının altından çıktı bilmiyorum ama şu yukardaki örneğe benzer şekilde eğer bi düşünceye karşı olan bi kişi çıkarsa hemen o kişiye aslında varlığını o düşünceyle anlamlandırdığı, o düşünceye muhtaç olduğu, o düşünce yok olsa o kişinin sudan çıkmış balığa döneceği ve illa ki o düşüncenin varlığının kaçınılmaz şart olduğu sonucuna varılıyor. Bu lafı savunanlara "her leylek kuştur ama her kuş leylek değildir" desem aradaki benzerliğin farkına varabilirler mi emin değilim.
Yani, evet kendi varlığını sadece bi fikre karşı konumlandırarak anlamlandıran insanlar tabii ki varlar, fakat bu neden düz mantıkla o fikre her karşı olanın o insanla aynı kategoride yer aldığı sonucuna götürüyor insanımızı, bu kadar mı mantık fakiriyiz anlamıyorum. Kendisine bi dünya görüşü edinip, o görüşün karşısında yer alan her düşünce sistemine muhalefet eden kişiler neden yok sayılıyor.. daha da acısı, o kişinin de o karşı olduğu fikre muhtaç olduğu sonucuna varılıp bi de o düşüncenin varlığı rasyonalize edilip savunulmuyor mu bu statükocu beyinler tarafından.. offf lan off...
Bu yeni moda lafın en fazla kullanıldığı durum, dine muhalif yaklaşanlar özelinde ortaya çıkıyor. Ne zaman biri kalkıp dini inançları eleştirse, o kişiye dine muhtaç olduğu, dinin varlığı sayesinde kendisine kimlik kazandırdığı deniyor ve dinin savunusu bu şekilde yapılıyor. Bu noktada tarihten başka farazi örnekler vermek boynumuzun borcu.
iki bin yıl önce köleliğe başkaldıran spartacus ve afradına "kölelik olmasa karşı çıkacak şey bulamayacaksınız, demek köleliğe ihtiyacınız var" demekle arasındaki nitelik farkı nedir acaba.. bence yok.
Ya da iki yüz yıl önce feodaliteye karşı savaşan bi Fransız burjuva devrimcisini ele alalım. Aynı şekilde o devrimcinin de aslında feodaliteye muhtaç olduğunu, o sayede bi kimlik kazandığını söylemek aynı değil mi.. e aynı.
Bütün haksız sistemlere kendi kafasındaki eşitlik, özgürlük kavramları sayesinde karşı gelen kişiye böyle bi savunma yapıp sonra da o haksız sistemin savunusunun getirilmesinin son örneği işte bu din eleştirisi yapanlara karşı denen laf. Tarih boyunca var olagelmiş statükocularla aynı zeminde fikirlere sahip olmaktan, onlarla aynı safı paylaşıyor olmaktan gocunur mu bugünkü insanlar acaba.. peh.. hiç sanmam.
Biz o Fransız devrimcisine dönelim. Bu devrimci eşitlik, özgürlük ve tabii ki sömürülen alt sınıfın elit sınıflar karşısında haklarının artması için kendisine feodalitenin devrilmesi, onun yerine üretim araçlarının mülkiyetini elinde tutacak ama alt sınıflar tarafından da kontrol edilecek bi burjuvazinin var olması gerektiği düşüncesiyle devrimci fikirlere meyletmiş zamanında. Ve başardılar da bunu. Dünya tarihini değiştiren bi devrime imza attılar ve feodaliteyi yok ettiler. Peki o zaman devrimciler cidden artık bi kimlik bunalımına girdiler mi.. artık karşı gelecekleri feodal bi sınıf olmadığı için kendi hayatları anlamsızlaştı mı.. e hayır.
Sonra gelen devrimci nesiller burjuvazinin nispeten aristokrat feodalizmden daha özgürlük sunduğunu kabul etseler de hak eşitliğinin sağlanamadığını gördüler. Yeni fikirler sahibi olmadılar. Hala amaç eşitlikti, özgürlüktü, ama buna ulaşılacak yol olarak bu sefer burjuvazinin alaşağı edilmesi ve üretim araçlarının ellerinden alınıp üreten kesime geçmesi yolunu benimsediler. Devrimci lügattan laf paralayacak olursak, kavga bitmemişti, kavga devam ediyordu.
Tıpkı köleliğe karşı çıkanların köleliği yok ettikten sonra ücretli köleliğin geldiğini görüp ona karşı mücadele etmeleri gibi.
Amaç, fikir, hep aynıydı. Ulaşmak için hep yeni yollar denendi ve devrimciler tarih boyunca her başarılarının ardından yeni yollar, sistemler icat ettiler ve egemen sınıflara karşı konumlandılar. Şu an yol, egemen sınıflardan daha fazla hak koparmaktansa sınıf kavramını yok etmek artık. Ha eğer bu başarılırsa sonra ne icat edilir acaba.. ben ne bileyim, ayrıca da bilmek zorunda mıyım.
Şu an askere gitmek istemediğini söyleyen bi insana işkence edilen bi memlekette yaşarken, din bütün halkı gütmek için kullanılan en etkili silahken sadece bunlara karşı muhalefet etmem yetmiyor da sonrasını da mı bilmek zorundaymışım. Hadi diyelim ki varlığıma sadece bu muhalefet ettiğim düşüncelerle anlam kazandırıyor, tarihteki basit bi devrimciyle aynı kategoriye giriyorum. E peki siz hangi kategoriye giriyorsunuz.
işin komik taraflarından biri de bu lafı diyenlerin aslında kendilerine örnek aldıkları insanları da aşağıladıklarının farkına varmamaları. Yani madem ki biz bi şeye karşı muhalefet edip ancak zavallılığımızı, o fikre muhtaciyetimizi gösteriyoruz, o zaman peygamberler de bu fikre göre aynı zavallılıkta yer alıyorlar. Değil mi ki tek amaçları kendilerinden önce toplumda yerleşmiş yanlış dinlere karşı savaşmak, doğru inançları yerleştirmekti, demek ki aslında o peygamberler de putataparlığa, çok tanrılılığa muhtaçlardı, o sayede kendi kimliklerini kazandılar. Hayır bunu ben demiyorum, şu lafı savunarak muhalif kesime laf soktuklarını zannedenler diyorlar ve kendi önderlerini de aşağılıyorlar ama farkına varamıyorlar.
Cem yılmaz'ın bi lafı vardı. Hani politikacılar hep dermiş ya, "bizim sayemizde mizah yapıyorsunuz, size çok malzeme veriyoruz, her şey güllük gülistanlık olsa komiklik yapamayacaksınız", yılmaz lafı cuk oturtuyordu, "sen her şeyi güllük gülistanlık yap, ben o gülden bile bi komiklik bulurum merak etme"..