müzikli bir yol filmi. en sevdiğim film türü belki de. ama nedense beni çekmedi. içime işlemedi film bi türlü. daha filmin başlarındaki kadın karakterin parmağını ağzına götürüp uyuması (bu klişe freudyan gönderme) itti belki de beni. çok sıradan freud göndermeleri vardı bilinçaltı eksenli. sadece bu değil tabi. sevemedim karakterli. fazla arada kalmış gibiydi. belki de çok güzeldi de ben havamda değildim bilmiyorum. ama bir daha izlemeyi de pek düşünmüyorum, en azından bu aralar. ama yine de tavsiye edilesidir.
bir film izleyip sonunda mutlu olmak istiyorsanız -ki film intihar hikayelerinden oluşsa da mutsuz edemiyor- mutlaka izlemelisiniz. bir film ancak bu kadar kendine has olabilir ve insanda ancak bu kadar hoş duygular oluşturabilir. *
gülememenin gülünçlüğünü anlatan, intaarı değil yaşamı özendiren tatlı bir aşk hikayesi. olmuş dedirten bir film. şiddetle tavsiye edilmektedir.
(bkz: benim puan sana 9 kanka)
fantastik ve masalsı bir film.tuhaf bir şekilde insanı mutlu ediyor ve geleceğe dair -her ne olursa olsun- tatlı hayaller kurmamızı sağlıyor.final sahnesi müthiş.
--spoiler--
maaile intihar eden rus aile filmdeki favori karakterlerimdi.
--spoiler--
interstate 60 filminde lokantalarda yaşayan adamın midesindeki kara deliği bu sefer bir araba koltuğunun altına taşıyan yapım. defalarca izlenir, yine de bıkılmaz.
özgün bir hikayeye sahip çok şukela bir film.
--spoiler--
film başındaki intihar sahnesinin insanın bileklerinin uyuşmasına neden olması dışında pek bir kusuru yok filmin, özellikle arabanın içinde zuhur eden kara delik mevzusu bana çok manidar geldi, artık arabada yere düşüp de almaya kastığım şeyleri almamak için bir bahanem oldu en azından kendi çapımda.
--spoiler--
ölüm beni korkutmaz diyenler,
kaybedeceğim bir şey yok diyenler,
ya da çok şeyim var kaybedecek devam etmeliyim bu hayata diyenler,
ölmemek için kendini dondurmak isteyenler,
ve ölmek için kendini dondurmak isteyenler,
aşk her şeydir diyenler,
aşk hiçbir şeydir diyenler,
dünyayı tek bir insanın gözleri etrafında sananlar,
dünyada hiçbir gözden zevk almamış olanlar,
yaşıyorum diyenler,
ölüyorum diyenler,
yoo, schrodingerin kedisiyim ben; bilemezsiniz diyenler,
intihar etmek aptallıktır diyenler,
benim sonum kesinlikle intihar diyenler,
kara mizahı tanırım diyenler,
kara mizah izledim diyenler,
wristcutters a love story'yi izleyene kadar; o kadar emin konuşmayın.
goran dukic'in masalsı bir filmi. filmin ilk sahnesi başladığında, yine bunalım bir film izleyeceğinizi zannedersiniz. ama korkmayın. arkanıza yaslanın ve rahat olun. ön yargıları bir tarafa koyun. mutlu bir şekilde kalkacaksınız o filmin başından. güvenin. mutlu olmasanız da tam, en azından dudaklarınız da bir gülümseme dolanıp duracaktır.
intihar ettikten sonra farklı bir aleme giden insanların, orada yaşadıkları hayatı, intihar etmeden önce ki dünyaya duydukları özlemi, sürekli bir geri dönme isteği üzerine kurulu. ara sıra içinizi bir hüzün dalgası kaplıyor ama bu sonra gelen sahneyle silinip gidiyor. bence izlenilmesi gereken ama çok fazla bir beklentiyle izlenilmemesi gerekn şirin mi şirin bir film. ayrıca
ayrıca filmi izledikten sonra (bkz: gogol bordello) eşliğinde bir akşam çayı filan da için.
bu filmi yıllar önce ilk izlediğim zaman günlüklerime şöyle yazmışım:
bir filmde izlemiştim, on beş yaşlarında bir çocuk ipi boğazına geçirmiş ağlıyordu. ve o sırada abisi girmişti içeri. ona : hep kaybediyorum, bana kaybetmeyeceğim, yaşayabileceğim bir şey söyle, yoksa kendimi asacağım, diyordu. abisi, ona bir tokat atmış ve çekip gitmişti. bir kaç yıl, neden bilmiyorum ama yaşamak için bir sebep bulmuştu ve yaşamıştı. düşünüyorum, acaba insanların bir tokada mı ihtiyaçları var yalnızca.
filmde kimse gülmüyor.
değişik romantikli dramatikli fantastik bi film.
bişey izleyeyim de tahmin etmediğim bir şey olsun diyenler için çok tatlı film.