black'inki ayrı, hurts'ünki ayrı güzel. black'e ait olan biraz daha yavaş daha duygu yüklü gibi, hurts'e ait olan az daha hareketli, sözlerinde bir hikaye de anlatıyor resmen. o da etkili ama diğerinde şahsen daha çok hissediyorum o duyguyu. ama yine de ayrım yapamayacağım pek sanırım.
en pesimist insana bile mutluluk umudunu aşılayabilen bir black şarkısı.
şarkıda uyumsuz tek bir şey bulunamaz.
tavsiyem ise, gözlerinizi kapayarak dinlerken şarkıyı söyleyen adamın önceden neler yaşadığını hissetmeniz.
çok zorluklarla başa çıktğını fark edeceksiniz.
bir vakitler aşık olunan adam sayesinde keşfettigim inanılmaz güzel şarkı. *
ingiliz grup hurts'e aittir. grup tek kelimeyle mükemmel ve sahne duruşlarıyla eşsizdir.
solistin -theo hutchcraft- paçasından karizma akıyor resmen. asalet, endam ne bileyim efendim ne yazsam az..
buyrun izleyin:
On a bridge across the Severn on a saturday night,
Bir cumartesi gecesi Severn'in karşısındaki köprüde
Susie meets the man of her dreams.
Susie hayallerinin erkeği ile buluşuyor
He says that he got in trouble and if she doesn't mind
Adam başının belada olduğunu ve eğer kız için sorun olmazsa
He doesn't want the company
Bir ilişki istemediğini söylüyor
But there's something in the air
Ama havada bir şey var
They share a look in silence and everything is understood
Bir bakışta buluşuyorlar sessizlik içinde ve herşey anlaşılıyor
Susie grabs her man and puts a grip on his hand
Susie adamı yakalıyor ve elini sıkıyor
as the rain puts a tear in his eye.
Yağmur adamın gözüne bir gözyaşı bırakırken
She says:
Kız diyor ki:
Don't let go
Pes etme
Never give up, it's such a wonderful life
Asla vazgeçme, bu öyle harika bir yaşam ki
Don't let go
Pes etme
Never give up, it's such a wonderful life
Asla vazgeçme, bu öyle harika bir yaşam ki
Driving through the city to the temple station,
istasyona doğru şehrin içinden geçerken
Cries into the leather seat
Deri koltuklara gözyaşları dökülüyor
And Susie knows the baby was a family man,
Ve Susie sevgilisinin bir aile erkeği olduğunu biliyor
But the world has got him down on his knees
Ama dünya onu dize getirdi
So she throws him at the wall and kisses burn like fire,
Kız adamı duvara itiyor ve ateş gibi yanıyor öpücükleri
And suddenly he starts to believe
Ve aniden adam inanmaya başlıyor
He takes her in his arms and he doesn't know why,
Adam onu kollarına alıyor ve nedenini bilmiyor
But he thinks that he begins to see
Ama adam anlamaya başladığını düşünüyor
She says:
Kız diyor ki:
Don't let go
Pes etme
Never give up, it's such a wonderful life
Asla vazgeçme, bu öyle harika bir yaşam ki
Don't let go
Pes etme
Never give up, it's such a wonderful life
Asla vazgeçme, bu öyle harika bir yaşam ki
Don't let go
Pes etme
Never give up, it's such a wonderful life
Asla vazgeçme, bu öyle harika bir yaşam ki
Don't let go
Pes etme
Never give up, it's such a wonderful life
Asla vazgeçme, bu öyle harika bir yaşam ki
Don't let go
Pes etme
Never give up
Asla vazgeçme
Don't let go
Pes etme
Never give up, it's such a wonderful life
Asla vazgeçme, bu öyle harika bir yaşam ki
Wonderful life, wonderful life, wonderful, wonderful, wonderful life
Harika bir yaşam, harika bir yaşam, harika, harika, harika bir yaşam
Wonderful life, wonderful life, wonderful, wonderful, wonderful life
Harika bir yaşam, harika bir yaşam, harika, harika, harika bir yaşam
keşfettiğimde günlerce dinlediğim, üzerinden aylar geçse de hala aynı lezzetle dinleyebildiğim şahane hurts parçası. aynı zamanda grubun çıkış parçası da olan bu güzel şarkının, solist Theo Hutchcraft'ın kaşıyla gözüyle arz-ı endam'ın kralını yaptığı cool da bir klibi vardır. izlenesi, izletilesi: http://www.youtube.com/watch?v=1TB1x67Do5U
black den dinlenilesi tatlı bir şarkıdır efendim. özellikle yemek yediğiniz bir yerde, önünden geçtiğiniz bir cafeden hafif hafif kulağınıza, aynı zamanda içinize işler. dersinizki o anda; şöyle manitayla başbaşa olsam... tamam tamam gerisini siz yazarların fantazi gücüne bırakıyorum.
virgin radio da hergün istisnasız dinlediğim bir hurts şarkısı. şarkının ritmi insana hafif bir neşe verir ve nakarat kısmı;
don't let go
never give up, it's such a wonderful life. kısacası sözler iyi müzik iyi. dinleyin efenim. http://www.youtube.com/watch?v=7TttjeXZYE8
yüz yılın en mükemmel şarkılarındandır. bana sorarsan. en sevdiğim şarkı neredeyse. mp3e attığım günler boyunca dinlediğim tek şarkı bu. tek tekrar yaptım. ne zaman sıkılırım diyeceğim ama sıkılacak gibi durmuyorum hiç.
hakkında sayfalarca yazabilirim. varsın okunmasın hiç bişeyimde değil ben yazayım paylaşayım.
şarkının bir müddet dinleyince sözleri gerçekten kanına işliyor insanın. kafada hikayesi canlanıyor. kız hayatının adamını bekliyor adam gelip ilişki istemiyorum diyor, bir kopuşun hemen ardından bitmeyecek bir birleşme. gerçek aşk. aşk ya bildiğin. orda burda paspas olan gibi değil.
kadın ve erkek var içinde. kavramın tam karşılığı olarak. cinsiyetten sebep değil, kadın ve erkek oldukları için. hissediyorum ben. erkek sahipleniyor bir zaman sonra. aile erkeği zaten. * bunlar kısa süre içinde oluyor. anlıyorsun hissediyorsun.
-sözleri edebiyat harikası demiyorum ama en azından sanata yarışır bir şeylerden bahsediyorlar.
-80lerin sesleri kullanılmış ama sırıtmamış.
-hafif bir şarkı ama dinlendirciliğinin yanısıra akıcılığı var ki bu mükemmel bence.
-solistin sesi güzel ve en önemlisi aksanı çok temiz.
klipleri genelde sevmememe rağmen klibi ile dikkatimi çekmiş yegane şarkı bu galiba. hurts ün imajı gerçekten sağlam. 2010 klasiklerine bir klasik bir stille yenilik getirmişler. saçlar giyim. diyebilirsin ki theo hutchcraft gerçekten bir beyefendi, 80-90 yıl önce yaşamış. giyimleri, saçları... bana erkeğin resmini çiz deseler ona yakın bir şey çizerdim galiba. o denli başarılı. anlatamadım ama çok iyi yakalamışlar. klipte şarkının hikayesinden kaçınmaları şahane olmuş. ama klip de ağır. klipte sanat var. şarkıda zaten sanat.
tam ekran izlenmesi gereken bir klibe sahip şarkı. nedense klibini çok beğendim. biraz absürd gibi ve kasvetli değişik olmuş. o değil de şarkı çok güzel.