''Bu dünyada bir insanın mutlu olabileceğini hissediyorum. Ve bu Dünyanın imgelem ve Vizyon Dünyası olduğunu biliyorum. Bu dünyada resmini yaptığım her şeyi görüyorum, ancak herkes aynı şeyi göremez. Cimrinin bakışına göre Altın Para , Güneşten daha güzeldir ve eski bir para kesesinin üzümlerle dolu bir asmadan daha güzel boyutları vardır. Bazılarında sevinç gözyaşları akıtan ağaç diğerleri için sadece yolda duran yeşil bir nesnedir. Bazıları doğayı alay konusu ve biçimsizlik olarak görür ve bunlara göre boyutlarımı düzenlemeyeceğim; ve bazıları Doğayı hiç görmez. Fakat imgelem insanının bakışına göre doğa imgelemin kendisidir. Bir insan neyse onu görür.''
Dolaştım kaydedilmiş her caddeyi,
Yanında kaydedilmiş Tayms'ın aktığı yerin
Ve işaretledim her yüzde karşılaştığım
işaretlerini zafiyetin, işaretlerini dertin.
Her insanın her haykırışında,
Korkuyla bağırışında her bebeğin,
Her seste, her yasakta,
Akılla-dövülen kelepçeler işitirim.
Nasıl bağırtısı Baca-süpürücüsünün
Korkutur her siyahlanmış Kiliseyi,
Ve iç çekişi talihsiz askerin
Kanla dökülür saray duvarlarından.
Fakat en çok arasından geceyarısı caddelerinin
işitirim nasıl laneti genç fahişenin
Kavurur gözyaşını yeni-doğmuş bebeğin
Ve felaketlerle yakar cenaze arabasını Evliliğin.
Çeviren: Vehbi Taşar
LONDON
by William Blake
I wander thro' each charter'd street,
Near where the charter'd Thames does flow,
And mark in every face I meet
Marks of weakness, marks of woe.
In every cry of every Man,
In every Infant's cry of fear,
In every voice, in every ban,
The mind-forg'd manacles I hear.
How the Chimney-sweeper's cry
Every blackning Church appalls,
And the hapless Soldier's sigh
Runs in blood down Palace walls.
But most thro' midnight streets I hear
How the youthful Harlot's curse
Blasts the new-born Infant's tear
And blights with plagues the Marriage hearse.
Yerleştirdim kendimi bir kıyının üzerinde,
Aşkın uykuya yattığı;
Sazların arasında duydum rutubeti
Gözleri yaşlı, gözleri yaşlı.
Sonra fundalığa gittim ve yabana,
Dikenlerine ve dikenli bitkilerine çorağın;
Ve onlar söylediler bana ne kadar aldatıldıklarını,
Korkutup kaçırıldıklarını ve yalnız yaşamak zorunda bırakıldıklarını.
Aşk Bahçesine gittim,
Ve gördüm hiç görmediğimi;
Ortasında küçük bir Kilise yapılmıştı,
Orda oynardım yeşilliğin üstünde.
Ve kapanmıştı bu küçük Kilisenin kapıları.
Ve kapının üstünde;Sen Yapmayacaksın; yazılıydı;
Böylece yöneldim Aşk Bahçesine
Taşıyan pek çok tatlı çiçeği.
Ve gördüm mezarlarla doldurulduğunu,
Ve çiçekler olması gereken yerlerde mezar taşları vardı;
Ve papazlar yürüyorlardı devriyelerini kara cübbelerinde,
Ve benim sevinçlerim ve arzularım bağlanmış olan yabani güllerle.
Çeviren: Vehbi Taşar, 8 Ağustos, 2006
Not: 1789 da ilk defa olarak Songs of Innocence ya da Suçsuzluğun Şarkıları isimli kitapta basılan bu şiir Willam Blake'in Hristinyanlık Kilisesi ve dinini eleştiren bir şiiridir. Blake Hristiyanlık dininin Tanrıyla insanların arasına girdiğine inandığı için dine karşıydı. Şiirin en son mısrasında geçen binding with briars, yani yabani güllerle bağlanmak; ifadesi Blake'in meşhur ettiği ve ingiliz edebiyatında ve dinsel yazılarda sık sık kullanılan bir ifadedir.
THE GARDEN OF LOVE
by William Blake
I laid me down upon a bank,
Where Love lay sleeping;
I heard among the rushes dank
Weeping, weeping.
Then I went to the heath and the wild,
To the thistles and thorns of the waste;
And they told me how they were beguiled,
Driven out, and compelled to the chaste.
I went to the Garden of Love,
And saw what I never had seen;
A Chapel was built in the midst,
Where I used to play on the green.
And the gates of this Chapel were shut
And "Thou shalt not," writ over the door;
So I turned to the Garden of Love
That so many sweet flowers bore.
And I saw it was filled with graves,
And tombstones where flowers should be;
And priests in black gowns were walking their rounds,
And binding with briars my joys and desires.
Ey gül, hastasın sen.
Görünmeyen solucan
Geceleyin uçan
Uluyan fırtınada
Arayıp buldu yatağını senin
Koyu kırmızı sevinçten,
Ve onun karanlık gizli aşkı
Mahveder hayatını senin.
Çeviren: Vehbi Taşar
THE SICK ROSE
by William Blake
O Rose, thou art sick.
The invisible worm
That flies in the night
In the howling storm
Has found out thy bed
Of crimson joy,
And his dark secret love
Does thy life destroy.
'istediğini yap, bu dünya bir romandır ve çelişkilerden meydana gelir.'
'Aşk hatalara karşı daima kördür, daima mutluluklara meyillidir. Kanun tanımaz, kanatlıdır ve tutuklanamaz. Kuralların bütün zincirlerini kırar geçer.'
'Yüzü ışıldamayan, hiç bir zaman yıldız olamaz.'
'Dünyayı bir kum taneciğinde görebilmek.'
'Yaşayan hiçbir şey kendi başına sadece kendisi için yaşamaz.'
William Blake (28 Kasım 1757-12 Ağustos 1827) ingiliz şair, ressam ve mistik vizyoner.
Blake, Londra'da orta sınıf bir ailenin dört çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Babası mensucatçı annesi de ev hanımıydı.
Blake genç yaşından itibaren hayaller gördüğünü iddia etmiştir. Londra, Peckham Rye'da meleklerle dolu bir ağaç gördüğünü söylediğinde henüz yaklaşık sekiz veya on yaşındaydı. Hayat hikayesini kaleme alan Gilchrist'e göre Blake bu deneyimden sonra eve dönmüş ve gördüklerini ailesine aktarmıştı ancak babasının dayağından annesinin yardımıyla kurtulabilmişti. Bir başka seferinde Blake harmancıları çalışma sırasında izlerken aralarında meleki figürlerin dolaştığı görmüştü.
Blake çocukluğunda gerçek yaşamdaki figürler yerine babasından ödünç aldığı Yunan antik eserlerindeki çizimleri kopyalamayla resme başlamış ve Raphael, Michelangelo, Marteen Heemskerk ve Albercht Dürer'in çizimlerini keşfetmişti. inatçı doğası sebebiyle ailesi onu okula göndermek yerine çizim sınıflarına yollamıştı.
4 Ağustos 1772'de Great Queen Street'de oymacı James Basire'ın çırağı olarak oymacılığa başladı ve yirmibir yaşında profesyonel bir oymacı oldu.
aşağıda Blake'in ünlü filozof-bilimadamı "Newton" ile ilgili çizimi bulunuyor. Blake, Newton'un bilimsel materyalizmini "tek gözlü vizyon" olarak görüp eleştirmiştir. Çizimde Newton gözünü hesapları üzerine dikmiş bir şekilde okyanusun derinliklerinde kendini tecrit etmiş biri olarak gösteriliyor. (1795)
olanca bilinirliğini romantik dönemine borçlu olsa da, o dönemi kendisinin de deyimiyle toyluğuna, hamlığına denk gelir. son dönemleri ise kelimelerin bir şairi, bir şairin kelimeleri taşıyabileceği en üst noktadadır.
Yerleştirdim kendimi bir kıyının üzerinde,
Aşkın uykuya yattığı;
Sazların arasında duydum rutubeti
Gözleri yaşlı, gözleri yaşlı.
Sonra fundalığa gittim ve yabana,
Dikenlerine ve dikenli bitkilerine çorağın;
Ve onlar söylediler bana ne kadar aldatıldıklarını,
Korkutup kaçırıldıklarını ve yalnız yaşamak zorunda bırakıldıklarını.
Aşk Bahçesine gittim,
Ve gördüm hiç görmediğimi;
Ortasında küçük bir Kilise yapılmıştı,
Orda oynardım yeşilliğin üstünde.
Ve kapanmıştı bu küçük Kilisenin kapıları.
Ve kapının üstünde " Sen Yapmayacaksın, " yazılıydı;
Böylece yöneldim Aşk Bahçesine
Taşıyan pek çok tatlı çiçeği.
Ve gördüm mezarlarla doldurulduğunu,
Ve çiçekler olması gereken yerlerde mezar taşları vardı;
Ve papazlar yürüyorlardı devriyelerini kara cübbelerinde,
Ve benim sevinçlerim ve arzularım bağlanmış olan yabani güllerle.
Şiirde imgelemin rolünü ön plana çıkarmasıyla ve Fransız Devrimi'ni, Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nı destekleyen radikal görüşleriyle ingiliz Romantik Okulu'nun hazırlayıcılarından olmuş ingiliz şair, ressam, gravür sanatçısı. Avrupa'da ve Amerika'daki toplumsal hareketlerle yakından ilgilemiş, etkilemiş ve etkilenmiştir.
--spoiler--
every night and every morn
some to misery are born.
every morn and every night
some are born to sweet delight.
some are born to sweet delight,
some are born to the endless night.
--spoiler--
Genellikle endusti devriminin kotu etkilerini elestiren siirleri vardir.Avrupanin bugunku sanat anlayisinin temmellerini atan sanatci olarak degerlendirilebilir.
aklının görsel yanı hep ağır basmıştı ve tasarladıklarını canlandırabilme yeteneğine sahipti. blake, imgeleri, sanki kafasının içinde değil, gözünün önündeymişçesine çok canlı bir biçimde aktarırdı. şiirleri, elle tutulabilecek kadar canlı imgelerle doludur. şiirlerini, yaptığı süslemelerle birlikte kendi bulduğu bir teknikle küçük bakır levhalar üzerine kazıyarak bastı ve elle boyadı. 20. Yüzyıl edebiyatı üzerine muhteşem bir etkisi olan songs of innocence ve songs of experience, dönemi için çok önemli yapıtlar olmasına rağmen hiçbir yankı uyandırmadı. ölümünden 50 yıl sonraya değin bu iki kitabı hiç bilinmiyordu. keskin gözlemleri olan, dürüst, dil ve çizim alanındaki büyük yeteneğini doğallıkla kabullenen olağanüstü bir kişiydi. safra taşları yüzünden sağlığı kötüleşti. 70 yaşında strand yakınlarında bir odada öldüğünde hala kitaplarını renklendiriyordu ve isimsiz bir mezara gömüldü.
tarihsel olarak romantizmin öncüleri arasında yeralmasına rağmen, bütün akımların dışında kalan bambaşka bir yol çizmiştir. yaşadığı dönemde 'deli ve dahi', 'maskesiz bir insan', 'ruhsal isyanın prensi'* olarak anılmıştır; kendine özgü bir yöntem ve bir mitoloji yaratmıştır; istek duyan ama eyleme geçmeyenin veba salgını ürettiğini söyler. blake'in sanrılarla örülü dünyası, edebiyat tarihindeki benzersiz yerini hala korumaktadır.
blake, devletin ve kilisenin insanları ezdiğini, sömürdüğünü söylemiştir. ayrıca doğa-insan, kilise-hristiyanlık, sermaye-emek arasında bir tutarsızlık olduğunu düşünmüş ve vurgulamıştır. blake otoriteyi başlıca adaletsizlik olarak görürdü. hiçbir yasanın tüm durumları kapsayamayacağını söylüyordu. tüm insanlar için tek bir yasanın çıkmasını da saçma buluyordu. bu düşüncesi üzerine "aslan ve öküz için tek yasa çıkarılması zulümdür." demiştir.
özgür düşünceyi savunduğu ve skolastik düşüncenin baskısını ve karanlığını reddettiği için kendi toplumundan dışlanmış ingiliz yazar ve gravür tasarımcısı. hayattaki en büyük amaçlarından biri dante' nin ilahi komedya adlı başyapıtını gravüre dökmekti ancak ömrü yetmedi.