who s afraid of virginia woolf

entry1 galeri0
    1.
  1. edward albee'nin absürt edebiyatın dibine vurduğu, ama oyunda gözünüze takılan küçük bir ipliğin olduğu sayfaya bir bookmark koyup üzerine not alıp daha sonra oradan itibaren çözümlemeye başladığınızda çorap söküğü gibi geldikçe hiç de absürt olmadığını anyayacağınız, hatta büyük bir ciddiyetle yapılmış şeylerin, yanında absürt kaldığını fark ettiğiniz tiyatro oyunu. ayrıca filmi de çekilmiştir. oyuna hangi katmandan bakarsanız değişik bir manzarayla karşılaşırsınız. bu yönden muhteşem bir oyundur ve okumak seyretmekten daha çok şeyi ortaya çıkarır.

    şimdi efendim olay 4 karakter arasında geçer: george, martha, nick, honey. george ve martha üniversitede öğretim görevlisi karı kocadır. george tarih departmanındadır. nick ise bu üniversiteye yeni gelmiştir ve biyoloji bölümünde ders vermektedir. honey de onun eşi. ayrıca martha'nın babası üniversitenin president'ıdır (bizdeki rektör gibi bir şey sanırım). george'un tarih bölümünde yıllardır öylece durduğunu, aslında martha'yla evlenirken tarih bölümünün başına geçeceğinin beklendiğini ama bunun bir türlü olmadığını anlıyoruz. bunun sebebi, george'un kendi anılarını yazdığı bir romanın martha'nın babası tarafından beğenilmemesi. yani burada anlatılmak istenen şey tarihin gerçeklerinin (burada gerçek, lacan'ın büyük harfle Real dediği veya heidegger'in acımasız gerçek olarak çevrilebilecek gerçek kavramı) otorite tarafından veto edilip ondan ziyade, sonradan yazılan bir tarihin kabul edilmesi, yani ülkemizde de çok meşhur olan, manyaklar gibi bağlanıp taparcasına sevdiğimiz, aslında gerçekle pek ilgisi olmayıp ihtiyaca göre şekillendirilen "milli tarih" kavramına bir eleştiri var diyebiliriz. martha ise başına buyruk bir insan. sürekli misafirleri nick ve honey'nin önünde george ile dalga geçiyor, gücü elinde tuttuğuna inanıyor, bu yüzden her şeyi yapabileceğinden emin, daha çok 50'lerin histerik ev hanımı tipini yansıtan honey'i pek sevmeyen, kariyer peşindeki güçlü kuvvetli biyolog nick'i böylece etkisi altına alan ve george'dan intikam almak istediği için onunla başarısız bir şekilde birlikte olmak isteyen bir kadın. 70'lerin feministlerine benziyor bu yönüyle. luce irigaray'i bana çağrıştırdı ufaktan... nick ise burada bilimi temsil ediyor diyebiliriz sanırım... onun da hikayesi çok ilginç. psikolojik hamilelik sonucu ortada hiçbir sebep yokken şişen honey ile, her ne kadar bir biyolog olsa da bunu anlamayan nick evlenmiştir. fakat daha sonra anlıyoruz ki tek sebep bu değildir. honey'nin babası da köy köy dolaşıp para karşılığı vaaz veren bir din adamı. bu şekilde çok zengin olmuş ve nick ile george konuşurlarken anlıyoruz ki bu zenginliğin de evlenmelerine katkısı büyük. yani zamanında otoritesi sonucu parayı kaldıran sahtekar din kurumunu yıkan aydınlanmacı bilim daha sonra onun kızıyla evleniyor. yani maddi başarı için dine uygun demeçler veren bilim adamları görmüşlüğümüz var, değil mi? ve bunu ortadan kaldıran aydınlanma, sanayi devrimi ve modernite ile bir yandan da üretim ve işin sorgulanamaz saltanatını ilan etmiyor mu? yani artık yeni dinimiz bilim, teknoloji ve onun getirdiği seri üretim olmadı mı? diğer taraftan george sonunda honey ve nick'in de geçmişini öğreniyor. diğer yandan nick, kariyeri için martha'yı değerlendirmekten de geri kalmıyor. evet doğru tahmin. zaten olması gereken yer olan üniversite ortamına girmek için spsonsor arayan bilimin düştüğü durumdan başkası değil bu...

    bunlar dışında, oyun boyunca martha ile george çeşitli oyunlar oynuyorlar. sürekli birbirlerini rezil ederek falan oyunlarını sürdürüyorlar ve art arda birbirlerinden intikam alıyorlar. daha sonra martha iki ölümcül hata yapıyor: başkalarına çocuklarından bahsetmek (ki aslında çocukları yok) ve george'un geçmişini, yani tarihin tarihini ifşa etmek. bunlar sonucunda intikam yemini eden george da tarihin yapması gerektiği gibi, ortaya çıkıyor ve nick ile honey'nin geçmişinin arka planını ifşa ediyor. yani oynanan oyunu bozan george oluyor. diğer kişileri uykularından uyandırmakla hepsinin beş para etmeyeceğini gösteren george, yani tarih oluyor. bunun üstüne bir de, başkasına bahsetmemek için yemin ettikleri, olmayan çocuklarının ölüm haberini de eve getirince martha'yı da yıkıyor ve zaferini ilan ediyor ve filmin başında şen şakrak bir şekilde "who's afraid of virginia woolf virginia woolf virginia woolf" diye hoplaya zıplaya şarkılar söyleyen martha, oyunun sonunda "who's afraid of virginia woolf?" diye soran george'a "i am" diye cevap veriyor. hain kurt tarihten kim korkar ki?

    ve bu sadece sabah kalktığımda çay için ocağa konan suyun kaynaması ve daha sonra çayın demlenmesine kadar olan süre içinde anlatılabilecek bir kısım. başına oturup çözümlemeye kalkılsa çok daha müthiş sonuçlar, daha büyük bağlantılar çıkacaktır.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük