gece saat oniki suları, ortamda fazlasıyla hararetli bir eşli batak dönmektedir ki, aman allahım.. ortam gergin! yirmili yaşlardaki iki can dost, biri otuzaltı diğeri kırkbir, iki mahalle abisine karşıdır.
dört el oynanmış, durum iki-iki'dir. beşinci oyun son oyundur ve ortalarda bir el geçmektedir. fakat geçen dakikalarla, gençler açık ara malup duruma düşerler...
zaten saatlerdir mekandadırlar, gecenin ilerleyen saatlerine doğru sayıları azalan, böyle masaların olmazsa olmazları, yancı'ları da bulunmaktadır. bu iki öğrenci gencin içini hesap korkusu alır elbet. e bu korku yüreğe bi düştümü de, bilindiği üzre, oyundan pek de bir beklenti kalmaz, salınır ne varsa.
o an, o kırkbirlik, kahvecilik geçmişi olan, masanın en yaşlısı kişi, kahveciye seslenir ve beş adet cam şişe vişne suyu ister. biz sanırız ki naçizane; yancımızla birlikte hep beraber son bi birer vişne suyu içecez, o arada da oyun noktalancak, kalkıcaz. oh oh!
bu arada yaşlı tayfa ihaleyi almış,
koz söylenmiş, mevzu bahis yaşlı eleman elini açacak, bekliyoruz;
dizler titremekte...
el açılır, şerit gibi namussuz. anladık ki son el olacak, kurtuluş yok...
vişne suları da gelir tabi, masada bi "size aslında bi soğuk su söyleyelim" havası esmekte. ahh o soğuk sulara kurban olurduk biz... eli açan yaşlı kişi; sen al bütün vişne sularını, çıkar ayakkabılarını, bi güzel ayaklarına boşalt. <bi yandan da oyun oynanmaktadır, oyunu bilmeyenler için belirtmek isterim ki; o elini açmış deli insan evladı kişisi, boşta olduğundan rahattır, oyuna katılmamaktadır. biz rakip tayfa ise, göz yaşları eşliğinde oyuna devam etmeye çalışırken, bu manyak yaşlının oyundaki eşi de meyzuya alışık olduğundan kahkahalarla bizi yerin dibine sokmaktadır.>
şimdi o yaşlı insan bilmemektedir ki, o vişne sularıyla birlikte, iki gencin hayallerini de dökmektedir. kahve raconu, şu, bu... daha hayatının baharındaki bi gencin, böyle bir kareye şahitlik etmesinin manasını bilirmidir o yaşlı şey?*
neyse, biz arkadaşla; şaşkınlık, dumur, ayar, oturan organ gibi muhtelif sıfatlara bürünürken bakmışız ki oyun bitmiş zaten. biz de olayın üzerine yorum katmaya uğraşmadık bile.
o büyük hesap vakti geldi tabi; sigaralar, çaylar, kolalar, sandviçler ve son dakika vişne suları... hepsinin hesaba dahil olduğu düşüncesi, insanın aklına intiharı getirmiyor değil ama yine de biz gençler için; şemsiyenin bünyedeki etkisini gözlemlemek için efsanevi bir fırsat olmadı da değil hani. tabiki vişne sularının da psikolojiden alıp götürdüğü canlar sayesinde...
arada arkadaş bi fenalık geçirir gibi oldu, yemediler. ben zaten mendil yetiştiremiyorum göz yaşlarıma. neyse kasaya doğru ilerliyoruz arkadaşla ama rahat onbeş sene yürüdük.. bildiğin zaman geçmiyor...
yavaş yavaş kaçınılmaz bi durum olduğunun farkına vararak, <yancı abimizin, büyüğümüzün, sevdiğimiz saydığımız, kurban olduğumuz, sevdiceğimizin; hesaptaki büyük yardımlarıyla> vaziyetten zevk almaya baktık. öyle ki, arkada ayakkabılarıyla uğraşan adı bende saklı kişinin, "bırakın bırakın ben ödiicem lan" espirilerine güldük güldük öldük. o derece!