ben sizlerin gözünde neyim, bir hiçim. tuhaf biri, benden hoşlanmıyorsunuz biliyorum. sosyetenin içinde yeri olmayan ve asla da olmayacak olan ben-en dipteyim- biliyorum. pekalâ. öyleyse, demek istiyorum ki tüm bunlar doğruysa-ki doğru biliyorum- sizlere göstermek zorundayım; istenmeyen tuhaf bi adamın -bir hiçin- kalbinde neler olabileceğini göstermek zorundayım. sanatımla. bunu yapmak zorundayım ama kinimle değil asla! sevgimle. intikam arzumla değil asla! sevgimle.tüm sefaletimin, ızdırabımın derinliklerinde dahi sakin ve huzurluyum sanatımla. müziği duyabiliyorum ve saf harmoni. en izbe köşelerde bile görüyorum resimlerimi. yapabileceğiniz hiç bir şey yok.üzgünüm.zihnim karşı konulamaz bir ivmeyle sanatıma sürüklüyor beni elinizden bir şey gelmez ve öylesine iyiyim ki beni görmezden gelemezsiniz,üzgünüm.
not:birebir çeviri değil, benim anladıklarımdan ibaret.
toplumcu/gerçekçi bir sanat akımına mensup olmamasına rağmen eserleri sosyalizandır. resimi, burjuva hayatını anlatan ya da manzaraları konu alan yerden çekip halkın arasına indirmiştir. gündelik ve gerçek olanı resmetmiş ama bunu yaparken realist bir akımı temsil etmemiş, insanın iç dünyasının dışavurumunu anlatan bir akımın öncülerinden olmuştur. resim ve sanat tarihinde kapladığı yer çok büyüktür.
ünlü ''ayakkabılar'' tablosuna heidegger ve derrida nın yaptığı sanat eleştrileri yapıtı ayrı bir boyuta taşır ki şöyledir.
heidegger : Ayakkabıların katılaşmış kaba ağırlığında, buz gibi rüzgârın yalayıp geçtiği tarlanın dümdüz uzayıp giden saban izlerinde zar zor ilerleyen adımların birikmiş direnci vardır. Deriye, toprağın nemi ve bolluğu sinmiştir. Tabanlarının altında, gelen akşamla tarla yolunun ıssızlığı uzanır. Ayakkabılar titreşen toprağın suskun çağrısıdır, olgunlaşan tahılların sessiz armağanıdır ve kış çökmüş tarlanın nadastaki tenhalığında anlatılmayan kendini inkarıdır. Bu gereç ekmeğinden emin olmanın şikayete varmayan kaygısıyla, ihtiyacı bir kez daha karşılayabilmenin söze dökülmeyen neşesiyle, yaklaşan doğumdan önceki titremelerle ve her yanı saran ölüm tehdidinin sarsıntılarıyla doludur. Bu gereç toprağa aittir ve köylü kadının dünyasında korunur.
derrida: işte buradalar. Ben başlayayım. Ayakkabılara ne olmuş? Hangi ayakkabılar? Kimin ayakkabıları? Ayakkabılar neden yapılmış? Hatta, bunlar da kim? işte buradalar, sadece sorular, hepsi bu.” diyerek eleştiri getirmiştir.
varlık sanatta van gogh ile birlikte ilk kez özle birlikte, fakat özü taklit etmeden kendini göstermiştir.
Hollandalı unutulmaz ressam. Önceleri koyu renklerle çalışırdı. Daha sonra, Paris'te tanıştığı izlenimcilik(empresyonizm) ve yeni izlenimcilik akımlarından etkilenerek canlı renklere geçiş yaptı. 1888'de bir arkadaşı ile arası bozulur ve kulağını keser. Ruh hali gittikçe kötüleşir. Hatta, yemeklerinde boya yemeye başlar. ilerleyen zamanlarda ruh hali iyice kötüleşen unutulmaz ressam, intihar ederek yaşamına son verir. Toprağı bol olsun.
Kardeşine yazdığı bir mektupta şöyle der: “Kendimi toparladığımda tıpkı intihar etmek için atladığı suyu çok soğuk bulup yeniden kıyıya ulaşmaya çabalayan bir adam gibi iyileşmeye çalışıyorum.”
betimlemesi öylesine güzel ve etkileyici ki. Öylesine çaresiz.
"intihar etmek için atladığı suyu çok soğuk bulup yeniden kıyıya ulaşmaya çabalayan bir adam gibi"