"14 yaşındayken, karnımı doyurmak için bir parça Ekmek çaldım. Bu yüzden beni Zindana attılar ama 6 ay bedava ekmek verdiler. Hayatın adaleti işte budur."
Bir google aratmasıyla, "Bu katil imparatorluktan, “Osmanlı”dan yakamızı kurtaralım. Bağnazlığı ve zorbalığı susturalım.Elde kılıç dolaşan boş inançları, doğmaları etkisiz hale getirelim." dediğini öğrendim.
Evet Osmanlı düşmanı olduğu görülüyor. Ancak Eminim ki Türk düşmanı değildi. Ömrü Atatürk Türkiye'sinin kuruluşuna yetişseydi, Eminim kendisi de Türkleri takdir ederdi. Ki Atatürk'ün yaptığı da Victor Hugo'nun anlattıkları ile örtüşüyor.
hugo gelmiş geçmiş yazarlar içerisinde en büyüklerdendir. bazılarına göre en büyüktür.
çok gerçekçi ve analitik bir yazardır, yazdığı diyaloglar ağdasızdır, betimlemeleri muhteşemdir.
korkunç bir tarih bilgisine bir tarih bilimci kadar sahip olduğu bilinir. öyle ki bazı tarih kitaplarında sefillerden alıntılar olabilmesi bu yüzdendir.
kendisiyle ilgili daha ayrıntılı bir entry´i buraya zaten birkaç hafta önce yazmıştım.
Gençliğimde bir şiirini okuyup diğer şiirlerini de öğrenmek istemiştim. Bunun için seçme şiirlerinin Türkçe'ye çevrildiği tek kitabı almıştım. Ancak kar etmedi. Beğenmedim çevirileri. internette değişik çeviriler var ama... O kitapta okuduklarım mıdır bilemem ki.
Kısacası şiir pek satmadığından tüm şiirlerine erişebilmek için fransızca bilmek gerek. Onu da yapmam çok çok zor.
Ancak ben gelecekten umutluyum. Yapay zekalar, yeterince geliştikleri zaman çok çok kısa bir sürede Victor Hugo'nun bütün şiirlerini Türkçe'ye çevirecekler. işte o zaman elime Victor Hugo'nun bütün şiirlerini alıp bir güzel okuyacağım.
bu dünya üzerinde yaşamış en önemli yazarlardan biridir, ve hatta en önemlisidir, denilebilir. ben les misérables´ı çok büyük bir sevgiyle okumuştum.
ve yazılmış en uzun romanlardan olmasına rağmen les misérables - türkçesi neydi- sefiller di galiba- almancası "die elenden"- kitap insanlığın bütün dramını içinde barındırır.
orijinali 55 satırlık çok küçük harflerle basılmış sayfa düzeninde bile 1546 sayfadır. türkçeye 4 cilt olarak çevrilmiştir.
jean valjéan´ın inanılmaz hikayesi, insanlık tarihinin en önemli yapıtlarının başında gelir.
mesela savaş ve barış bana hep çok dağınık gelmiştir, o daha uzundur- 1940 sayfa falan.
ancak les misérables çok daha konsantre olmuş, insanları derinlemesine inceleyen, çok çok çok önemli bir kitaptır.
570, 600üncü sayfalardan itibaren falan hugo, napoleon´un wellington la yaptığı waterloo savaşını kendi anlatım şekliyle anlatır, bu konu- ana konuyla ilintili olduğundan anlatılır, bayaa 110-120 sayfa waterloo savaşını anlatır hugo.
o kadar güzel anlatır ki onu hugo...şansın bazen çok önemli bir faktör olduğunu, yetersiz welliington´unbir askeri deha olduğu bugün bile kabul edilen napoleon bonaparte´ı ne kadar enterasan bir şekilde mağlup ettiğini, napoleon´un bu yenilgisinin, avrupa´nın geleceğini nasıl etkileyeceğini, sanki bir siyasal bilimci gibi anlatır. hayranlık uyandırıcı bir berraklık ve açıklıkla.
ben waterloo savaşıyla ilgilenmeye les misérables´tan sonra başladım.
victor hugo, yeryüzünün en değerli mücevherlerinden biriydi. nur içinde yatsın. ve bütün edebiyatçıların da hemfikir oldukları gibi yeri hiçbir şekilde halen daha doldurulamamıştır, psikolojiden tarihe, siyasal bilimden, sosyolojiye kadar, engin bir bilgi sahibi bir adammış kendisi.
"notr dame de paris" ve "les miserables" la insanlık tarihinin bütün dramlarını müthiş bir süzgeçten geçirmiş büyük insan, bir nevi modern shakespeare,
bir paris´li, insanı en iyi tanıyan büyük romancılardan biri, les miserables´a bakarsan, belki de en büyüğü.
insanoğlunun yarattığı toplum sınıflarının hepsini kıyasıya eleştiren gerçek bir hümanist.
hugo, insanın odasına resmini asması gereken birkaç kişiden biridir.
söylesem ah söyleyebilsem derdimi
mehtap bir gecede açabilsem sana kalbimi
göreceksin seninle dolu
desem, diyebilsem ki seviyorum seni
çılgınca aşığım sana
ama demem, diyemem
çünkü aramızda dağlar, denizler
ve benim o kahrolası gururum var
bu böyle sürüp gidecek
sen, seni sevdiğimi bilmeyecek, öğrenmeyeceksin
ben her gece yıldızlara seni sevdiğimi söyleyeceğim
sana asla...
çünkü aramızda dağlar denizler
ve benim o kahrolası gururum var.
Gündüz insan ruhu birçok hisle altüst olur ve zihin de birçok şeyle meşgul olur, geceleri insanlar uyuyabilirler fakat bir kere uyandıktan sonra insanı tekrar uyku tutmaz. Uyku ilk geldiği gibi kolaylıkla gelmez.
“Eserleriniz ve siz bugüne dek çok olumlu eleştiriler aldınız, çok övüldünüz. Bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut etti?”
Hugo anlatıyor:
“Karlı bir kış gecesiydi. Eş dostla yiyip içmiştik. Mesafe kısa diye, evime yaya olarak dönüyordum. Fena halde sıkışmıştım. Hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım. Kapı kilitliydi. Var gücümle uşağıma seslendim: ‘igooooooor!’ Defalarca haykırmama karşın igor’un beni duyduğu yoktu. Sidik torbam Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. Altıma kaçırmak üzereydim. Yaşlılık işte. Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım, görünürde kimse yoktu, pantolonumu indirdim ve su dökmeye başladım. Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce işiyordum. Arabacı nefret dolu bir sesle ‘Seni haddini bilmez, buruşuk orospu çocuğu! O işediğin, Sefiller’in yazarı Victor Hugo’nun duvarıdır!’ dedi. işte, hayatımda duyduğum en iltifat dolu söz buydu.
dün tavsiye üzerine cok güzel bir siirini okudum ve daha önce tanimadigima üzüldüm.
tercümesi bile o kadar güzel ki.
kitaplarin baska bir dile cevrilmesine bile süpheyle bakan biri olarak bir siirin baska bir dilde bu kadar güzel olabilecegini hayal edemezdim.