askerden çaktırmadan kaçan binlerce delikanlının hiç olmadıkları kadar onurlu olan kişilerdir. dertleri neyse çıkıp söylemişler ve başlarına geleceklere de inançları uğruna katlanmışlardır.
"Türkiye'de yaşıyorsan asker ocağı peygamber ocağı diyen bir milletin parçasısıysan , dedelerin senin rahatın için çanakkalede şehit düşmüşse biraz sıkırak gitmek zorundasın. Bilmem neyin özgürlüğü diyip miting yapıp harcağıdığınız enerjiyi birazda vatanınız için harcayınız." , demek istediğim topluluktur.
aihm kararlarına göre sahip olduğumuz hak. dedelerimiz zorla götürülmüşse, ülke durumu buysa gibi bahaneler bizi bağlamaz. o zaman memleketin ali menfaatleri için sigara içmeyen sigara içsin, inananlar dinini bıraksın, herkes devlete kazandığının % 90'ını versin, arabaya binmeyip bisiklete binsin, devleti korumak için gerekirse karakolda ayna olsun diye kanunlar çıkmasına razı olacaksınız.
ben bu ülkede yaşıyorsam bedava yaşamıyorum harcadığım elektriğin suyun parasını veriyorum aldığım her şey için vergi veriyorum sattığım her şey içinde vergi veriyorum sonra devletin koyduğu kurallara uyuyorum ve devlet benim ona hala borçlu olduğumu iddia ediyor. ben yaşıyorsam varsam bunun için devlete borçlu değilim bu yüzden devletin beni zorla askerlik yapmaya zorla öldürüp öldürtmeye hakkı yoktur.
ülkede son yapılan araştırmalara göre 37'si kadın 133 kişi vicdan-ı retçiymiş. bunlar tabii resmi rakamlar. belki de daha fazladır. vicdan-ı ret hakkı da karar aşamasındaymış. e bedelli askerlik de onaylanma aşamasında. parası olmayanlar ne yapacak? arada bariz bi boşluk var nasıl doldurulacak bilen yok. var mı?
yediğimiz yemeğin, içtiğimiz suyun bekçiliğini yapanların askerler olduğunu sanan arkadaşların üstlerine atlayıp tepelemek istediği insan türü.
yediğin yemek zehir, içtiğin su zehir. en basit gıda boyasından, en ağır aşılamalara kadar zehirle donatılmışsın. ölümün yüzde otuz, yüzde kırk kanserden veya dokusal bir hastalıktan olacak... oturduğun bina beşlerle, beş nokta bilmem kaçlarla yıkılmak üzere... bindiğin otobüs, uçtuğun uçak allahın her günü beynini öldürüyor. yalnız yaşıyorsan aç karnını, birileriyle birlikteysen aç karınları doyurmak için türlü şaklabanlıklar, anlamsız koşuşturmacalarla meşgul olmak zorundasın. kimse sana bi' şey vermemiş, hiçbir şeyin yok ve tekdüzeliğin yeniden-yaratımını üstlenen milyonlarca salaktan birisin vesaire vesaire...
neymiş? huzur ve güven içindeymişiz. hıhı, bence de.
bunu mu yapıyor ordu?
asker koruyor yani bizi?
ihalelerden ihalelere koşturmuş bir ordudan bahsediyoruz. bırak ülkeyi, kendisine hayrı olmayan bir ordudan bahsediyoruz. bize boktan farksız şeyler yediren kodamanların ekmeğine yağ süren, statükonun çividen dişlerini her gün iyice sağlamlaştıran, sistemi sabitlemekten başka bir iş görmeyen ordudan bahsediyoruz.
bırak allahını manitunu seversen.
ordu neyi korur? ordunun işlevi nedir?
hatta kolaydan gidelim...
ordu nedir?
bana bunun cevabını ver azizim. önemli olan bu nokta çünkü. ordu'dan ne anlıyorsun? bunu söyle, gerisi gelir...
halkını aşırılıktan, dış güçleri de içeri müdahale etmekten alıkoyan bir güvenlik birimi mi? güvenlik dediğiniz şey benim malımın yağmalanma veya canımın pkk tarafından alınma riskinin ilgasından mı ibaret? (kaldı ki bunu da başaramayan bir güvenlik örgütünden bahsediyoruz)
affedersin ama şeyini öpiyim, korumasın beni. korunmam gereken daha mühim şeyler var.
Olsaydık hepimiz vicdani redci,
çıkmazdı hiç bir savaş insani tepkim.
görseydi kabul bugün bir hayli değişik yaşardık,
olamazdı israil zengin.
(bkz: indigo)
kafası çalışan, koyun gibi güdülmeyi reddeden, sürüde kalmak için ısrar eden koyunların mal mal "askerlik yapmayana kız verilmez" vb. adlı zırvalarını sikinin ucundaki sidik damlacığına takmayan, aydın ve kültürlü insandır.