yıl 2010. mahalle bakkalı üzerinde 2007 yazan kahverengi kaplı ajandayı açıyor, borçlarımı, neredeyse her bir tuşu kibrit kutusu büyüklüğünde olan hesap makinasında, tuşlara seri hâlde basarak hesaplıyordu. bana verdiği defterle, kendi yazdığı veresiye defterinin hesaplarının aynı olmadığını anlamamla beraber huzurum yavaş yavaş kaçıyor, ben de elimdeki sigarayı bırakarak onu kovalıyordum.
''fog the system, herhâlde senin defterine eksik yazmışız'' dedi, sahte ve pişkin bir gülümsemeyle.
''sen bi daha hesapla istersen zihni abi'' dedim, ifadesiz bir surat ve sabırsız bir bekleyiş içinde.
sonuç aynıydı. iki defter arasında fark çıkıyordu. bu adam zamanında para üstü yerine sakız veren, bozuk yoğurdu ''bak son kullanma tarihi geçmemiş'' diyerek geri almayan adamın ta kendisiydi. yine ne yapıp yapıp veresiye defterinde sahtecilik yapmıştı. ama yine de hiçbir şey kesin değildi.
daha fazla dayanamadım ama sanki pek de umursamaz bir tavırla ''eee, ne yapalım zihni abi?'' dedim.
çok alacaktı görünüyordu. ben de hafiften verecekliydim hani.
uzatmayacağım, ödedim.
çıkarken tezgahtan iki çokomel aldım. bu küçük hırsızlıkla hayatıma biraz renk ve heyecan katmaktı amacım. sanki polisten kaçıyormuşçasına evime gidip derhal delilleri yok etmek için paketi açtım, yedim.
çokomelin birinin bisküvisi bayattı. allah belanı versin küçük esnaf zihni!