https://galeri.uludagsozluk.com/r/1677171/+
2010 yılında sinemada izlediğim muhteşem film. Boğaz düğümleten cinsten. Herkesin izlemesi gerektiğini düşünüyorum.
film müziği aklıma yıkıcı sahnelerini getirir. Hatırladığım kadarıyla atatürk'ün arkadaşı kur'an taburesini deviriyordu. Hoca soruyordu "kim devirdi bunu?!?!" Arkadaşı çıkmıyordu. suç atatürk'e kalıyordu, ayağına sopayla yok yere vuran hocasını kesip atası geliyor insanın o an. Ve bu anlarda filmin içine giresim geliyor.
Silahlara veda
Geceye rüyaya ve sana
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden
Düzenlerin çıkmazına
Çizdiğim resmin
Saat kulesi ağlıyor
Ağzım o çeşit yok
Şişe bu çeşit var
Sen bir gece gelsen
Güneş doğmasa
Gitmeden yine gelsen
Bu yeni geleni
Bu bize bakanı
Sana bir anlatsam
Güneş doğmasa
Sandıkların içini göstersem sana
Çizdiğim resmin
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde
Bir rafa koyabilsen
Olup biteni ve onları
Sabaha kadar konuşsak
O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam
Ateşi karı tüfeği çeksem
Ocağa pencereye kapıya
Kemana veda
Yağmurda şeytan ve şapkası
Silahın ölümünü kutluyorum
Gelmemiş Birine Veda
"Bir şey demeyeceksen gidiyorum" dedi.
Gelmemiş Birine "git" demek
Dilsize "konuş!" demek gibiydi
Sustum...
Ve tarih,
Gelmemiş birinin gidişine şahit oldu.
--spoiler--
Sonu yazılmamış gibi yarım kalan ve aslında hiç girişi yapılmamış hikaye ya da hiç kapağı açılmamış bir kitap gibi.
--spoiler--
Başlı başına derin bir kelime lakin benim bahsedeceğim filmi.
istisnasız her 10 kasım'da teve2 nin yayınladığı, Atatürk'ün hayatını konu alan; 2 saat bile olmamasına rağmen her sahnesi dolu dolu geçen ve bol ağlamalı olan, yönetmenliğini ise zülfü livaneli'nin yaptığı enfes biyografik film.
Hele fikriye hanım'ın intiharı sırasında bir fırtına tuttu bizi türküsünün çalınması tam dramdı.
veda etmek her ne kadar vahşice bir eylemmiş gibi gözükse de birine değer verdiğinizin emaresidir. Onu hoş hatırlamak ve onun sizi hoş hatırlamasını istersiniz. kırmadan incitmeden sessiz sedasız..
son günlerde öyle bir durumdayim ki bir iki dakika bile aklımı toparlayıp düşünemiyorum. sevgilim, şeytan bilir nelere takılıyorum, neleri düşünüyorum. günlerdir yatıyorum. hastalıktan mı bilmiyorum? şimdi, biraz düşünebilecğeimi hissediyorum ve uzun süredir aklımda yüzen belirsiz bir cismi aydınlatmaya karar verdim. evet, aklım yine karışmadan acele etmeliyim. ölmeye karar verdim günseli... vakit geçirmeden yapmalıyım bunu. yoksa ne olacağımı, nereye sürükleneceğimi tahmin edemiyorum.
bu kısa aydınlıktan yararlanmalıyım. ne yazık senin için! bunu karşılıklı konuşamayacğaız ve düşündükçe ürperdiğimi itiraf etmeliyim. ölümü değil, senin bu satırları okuduğun zaman ölmüş olacağımı. acıklı şeyler yazmak istemiyorum. acıklı sözler, benim üzerimde etkisini kaybetti fakat, seni etkileyecektir. bunu düşünmeliyim.
herşeyi iyi hesap etmek zorunda olduğum için özür dilerim. fakat, düzeltmek imkanım kalmayacağı için buna mecburum. yıllardır, hayalimde bu mektubu yazacağım insanın beni kurtaracağını düşünerek yaşadım. fakat, şimdi bu hayalden çok uzak olduğuma göre, hayatımda hiç olmazsa bir kere hatasız hareket etmek zorundayım. mektubu attıktan sonra, hemen yapmaya kararlıyım. biliyorsun, biz sözümüzün eriyiz. kaderimiz bu...
Bu şehirden gidiyorum
Gözleri kör olmuş kırlangıçlar gibi
Gururu yıkılmış soyatlar gibi
Bu şehirden gidiyorum.
insanlar taş gibi bana yabancı
Ağaçlar bensiz hüküm giyecek bulvarda
Bir tanbur bir yalnızlığı anlatıyorsa
O ışıksız pencereden
Ben onu duymuyor gibiyim
Bir ağaç ölüyorsa kapınızın önünde
Ben onu bile duymuyor gibiyim.
Bu şehirden gidiyorum
Gömerek geceyi içime
Sabahın hüznünü beklemeden
Gidiyorum bu şehirden.