sezai karakoç'un çok sevdiğim bir şiiri olmasının yanı sıra, yönetmenliğini ve müziklerini zülfü livaneli'nin yaptığı, atatürk'ün çocukluk arkadaşı salih bozok'un gözünden atatürk'ü izlediğimiz, başrollerini sinan tuzcu, dolunay soysert, özge özpirinçci ve serhat kılıç'ın paylaştığı 2010 yapımı muhteşem film..
Beğenmediğim film.
Duygu yok nedense oyunculuk berbat ve yapmacık..
Atatürk ün sadece aşk hayatının anlatıldığı film..
atatürk bile yaşasa bu filme dava açardı herhalde..
aslında pek çok yönden vasatı aşamasa da şu anda atamızı -özellikle özel hayatını- anlatan en iyi film. yalnız atamız daha iyilerini hakediyor, buradan yapımcılara, yönetmenlere, oyunculara söyleyeyim.
Zordur, her iki tarafı da acıtır. Ama veda etmeniz gerekiyorsa, hareket saati geldiyse ve oluru da yoksa severek veda eder insan sevdiğine. Belki de her veda yeni bir başlangıçtır? Kim bilir.
Muhtemelen bu başlığın en alakasız tanımını giriyorum:
Şöyle ki: veda, bundan yaklaşık 700-800 sene evvel maldiv adaları ve civarında geçerli olan paranın adıdır. Bu para bildiğimiz deniz kabuklarının temizlenmesiyle elde edilen basit bir takas eşyasıdır. Deniz kabuğu çıkarılır, temizlenir ve beyazlatıldıktan sonra para olarak kullanılır. O zamanlar yaklaşık on bin veda bir altın dinara denk gelmekte imiş. Tabii bu enflasyona göre sürekli değişen bir birimdir. Zaman zaman bu sayı yüz bine de çıkabiliyor bine de düşebiliyor. Bu deniz kabuğu doğu afrika kıyılarında da yine aynı dönemde para olarak kullanılmış.
Bengalliler ise bu dönemde pirinci para olarak kullanmaktaydılar. Hatta pirinç ile deniz kabuğu sık sık bu dönemde takas edilmiş. Bir başka konu da yemenli, iranlı tüccarların gemilerine bu dönemde safra olarak kum değil de bu vedaları(kutsal sayılan 'vedalar' kitabı değil aman karıştırmayın)(deniz kabuğu)depolamasıdır. Depolanan bu safradan arta kalanlar maldivler civarında kullanılırmış.
Silahlara veda
Geceye rüyaya ve sana
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden
Düzenlerin çıkmazına
Çizdiğim resmin
Saat kulesi ağlıyor
Ağzım o çeşit yok
Şişe bu çeşit var
Sen bir gece gelsen
Güneş doğmasa
Gitmeden yine gelsen
Bu yeni geleni
Bu bize bakanı
Sana bir anlatsam
Güneş doğmasa
Sandıkların içini göstersem sana
Çizdiğim resmin
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde
Bir rafa koyabilsen
Olup biteni ve onları
Sabaha kadar konuşsak
O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam
Ateşi karı tüfeği çeksem
Ocağa pencereye kapıya
Kemana veda
Yağmurda şeytan ve şapkası
Silahın ölümünü kutluyorum
Hani derler ya her güzel şeyin bir sonu vardır diye aslında sadece güzel şeylerin değil kötü şeylerin de bir sonu vardır. Mutluluğun da bir sonu vardır, hüznün de. Sağlığın da bir sonu var, hastalığın da. Demek istediğim her şeyin bir sonu var, maddi veya manevi her şeyin bir vedası var. Her vedanın ayrı bir şarkısı, ayrı bir rengi var. Bana göreyse tüm vedalar hüzünlüdür şarkısı, rengi fark etmeksizin.
Bir şeye alıştığınızda ona yüreğinizin bir parçasını bırakırsınız ancak ona veda ederken bıraktığınız o parçayı geri alamazsınız. işte bu yüzdendir yaşadıkça insanın içinin biraz daha burkulması. Yeri doldurulamayan parçalar bırakmışsınızdır; bu parçaların yerini anılarla, eski fotoğraflarla kimi zaman şarkılarla doldurmaya çalışırsınız ama olmaz işte eksik, eksiktir. Veda ise arkasından gelecek olan eksiklik hissinin süslü adı.
er yada geç olan durum. hem insanlara hem de dünyaya veda eder insan.
ama bilinir ki vedaların asla sonu gelmez. o yüzden en güzeli veda dememek için hoşgeldin de dememek.