“Ağlama,
Ağlamak
Biraz öteye kaçmaktır
Ağlamak,
Hüzünle anlaşmak,
Ve kucaklaşmaktır.
Ağlamak
Sığınmaktır ne olsa,
Avuç açmaktır
Uzak da olsa, yakın da olsa
Biraz onu öteye itmektir
Kişinin en kolay mutsuzluğu
Ağlamaktır, geçiştirir umutsuzluğu.”
Elveda.
çok saçma yahu, insanlar bunu rahatlıkla nasıl gerçekleştiriyor anlamıyorum. hayatımda ilk defa birine veda ettim, tamamen. kelimeler boğazımda düğümlendi, söylemeye dilim varmadı, akan boncuk boncuk gözyaşı taneleri ise cabası. o kadar zor bir şeyi başarabilecek kadar ruhsuz olacak ne yaşadınız ulan siz?
Duymamla streslenmeme sebebiyet veren eylem. Sorun ayrı olmak falan değil eyleme döküldüğünde her şey kolay ilerliyor ama veda etme imgesi bende nasıl bir şekilde kodlanmışsa düşüncesine dahi katlanamıyor, günler öncesinden bir buhran yaşıyorum.
Bir mesaj da, cafe de, kapı eşiğin de, otogar da gerçekleştirilmesi muhtemel olan eylem.en zoru ve çaresiz olanı da hastaneler de yaşanır.
Kalanlar gidene dur diyemez, giden kalanlara gel.
veda etmek zordur arkanda bıraktığın sevdiklerini görüp gitmek adama koyar. mecbursun aslında bazen veda edip gitmek yeni başlangıçlara yelken açmaktır. yeni başlangıçlar, yeni umutlar belkide yeni aşklar...
veda etmek bir kişiye, sevgiliye belki aileye. bir dosta ya da bir şehire.
bazen evine, odana.
mutfak balkonunda saatlerce oturup izlediğin manzaraya.
odanın duvarındaki mavi renk ağırlıklı tabloya... kimbilir kaç kere dalıp gittin o renklerin derinliğinde hayallere. ne kadar sürdü...
elveda diyemedin yine de, hoşçakal daha iyimser geldi. çünkü geridönüşü vardı, geridönüşü olsun istiyordun. ama veda ettiklerin de istiyor muydu o geridönüşü?
hem neyi değiştirecekti ki. kelimeler, kelimeler... ve anlamları.
hiç el sallayanın olmamıştı otobüs hareket ettiğinden kaybolana kadar olan süreçte.
hani koltuğundan kalkıp nokta haline gelinceye kadar yolcu edenin görüntüsü, kolun koparcsına sen de hiç el sallamadın.
el sallayanları izledin. hatta aklından geçti boşluğa el sallamak, ama yapmadın. yediremedin mi gururuna?
bunun veda faslının son aşaması olduğunu bilmiyor muydun sanki? sen o vedayı çok önce etmiştin zaten, senin veda'n vazgeçişti. vazgeçeli de çok olmuştu.
o kadar yoktun ki son zamanlarda odanın duvarındaki tabloyu gizlice valizine tıkıştırdığın bile kimsenin dikkatini çekmemişti.
hani özlemezdin sen hiçbir şeyi. o tablo neden valizinde o zaman... ona bakarak hayal kurmak için mi? yoksa geçmişe ağlamak için mi?
sorgulamadın ki daha.
ilk molada sigaranı yakınca uzaklara dalıp gitmek yerine sevinç naraları atsan ya...
savaştığın şeydi bu yıllardır, kazandın işte.
sen vedanı edeli çok olmuştu, bu geç kalmış hüzün daha önce uğrasaydı sana...
belki...
son gece...arabada, bir kac dakika sonra o inip evine gidecek, siz sabaha karsi kalkacak ucaga dogru yol alacaksiniz. goz goze gelmemeye ozen gosterilir ki yaslar birbirlerinden cesaret alip akip gitmesinler. "ben yokken dikkat et kendine, gozum arkada kalmasin" dersiniz guc bela, o bu kadarini bile soyleyecek gucu bulamaz sadece "tamam" dedigini secebilrsiniz isirmakta oldugu dudaklarinin arasindan. sarilirsiniz, opersiniz her zaman ki gunluk ayriliklardan biriymis gibi davranmaya ozen gosterirsiniz, sanki ertesi sabah yine gorusecekmissiniz gibi....arabadan inmeye yeltenir, artik vakit tamamdir, sizden bir sey kalsin istersiniz onda yeniden gorusene kadar bir emanet...sanki sizin yeniden gorusebileceginizi garanti edecekmis gibi gelir o an, sanki siz yokken sizin yerinize sevdiginize sahip cikacakmis gibi ayni zamanda....cocukluktan beri sizinle olan baba yadigari kolyenizi cikarir uzatirsiniz..."ama" der "ama bu..." daha fazla konusmasina musade etmeden "sende kalsin daha iyi, dondugumde alirim" dersiniz. o indikten sonra tek bos kalan yeriniz boynunuz degildir artik...veda etmek buna benzer bir seydir...acidir, zehirdir. kavusmak tek panzehiridir.