ilk yürümeye başladığım günlerdi, cesaretim hafif kırık ancak kendi başına adım atmanın içimdeki heyacanı vazgeçilmezdi, düşer miyim acaba sorusunun içimde bir yerlerde hep bir cevabı vardı: nasılsa tutar,
okul vakti geldi, tedirgindim , yepyeni bir hayat, herşey yeni, bir sürü acabalar, ama olsun: nasılsa bir yerlerden hep çıkar gelir,
sonra hayata atılma vakti, sorunlar bitmeyecek gibi, kocaman oldum ama artık ben, yine de neden korkuyorum, korksam da içim rahat: o hep eksiğimi kapatır, destekler,
evlendim, benim de çocuğum oldu, artık çocukluk yapma hakkım yok, ama ya çocuğumla ilgili bir sorun yaşarsam, ya içinden çıkamazsam bir sıkıntısının, farketmez: o bütün koca tecrübesiyle nasılsa beni bekler hep,
sonra birden, ansızın, en hazırlıksız halimde o gitti, çıplak, çırılçıplak dışarı çıkmak kadar tuhaf, idam sehpasında beklemek kadar çaresiz, ne kadar yürürsen yürü asla bitmeyecek bir yoldaymışsın kadar yorgun bir duyguydu,
evet o gitti, anladım ki zaten ne zaman gidecekse gitsin asla hazırlıklı olmayacaktım buna, o meşhur şarkıda ki gibi onun öldüğü yaşta değilim belki ama o yaşa geldiğimde de o yaşı çok geçsem de , en az bugün ki kadar özleyeceğim ve bugun ki kadar daima eksik kalacağım,