Asalet mürekkebi damlar iken
harcına.
Bir can borcu var ise o sadıktır
borcuna.
Merhamet sancağını dikip gönül
burcuna;
Şehrin saçlarını, ören yiğitler
bizde
Sen benim sarhoşluğumsun...
ne ayıldım,
ne ayılabilirim,
ne ayılmak isterim...
başım ağır,
dizlerim parçalanmış...
üstüm başım çamur içinde,
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.
bana yar olmayan devr-i devranin,
izzet-i ikramını sikeyim.
yansın bu ibneler
su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim,
ben deli miyim?
mecnun gibi bir am için çöllere düşeyim,
verirse verir, vermezse leylayı da sikeyim.
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek
için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip
filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların
Sonra her şey çıkıp geldi.
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
Sen çıkardın utancını duvara astın
Ben masanın üstüne koydum kuralları
Her şey işte böyle oldu önce.
bir insanın dehşetine, boşluğun anlamsızlığına vurgu yapan şu dizelerdir;
insanın asla unutmadığı gecelerden biriydi.
(savaşmazsan ölüm hamlesini
yapmaya hazırdır.)
arada sırada kalkıp
odada volta atıyordum,
radyoyu açıp kapatıyordum, zaman
zaman gidip musluğu çekiyordum,
bütün muslukları açıyordum, sonra
kapıyordum, ışıkları yakıp
söndürüyordum, bir iskemleye
oturup cebimde ne kadar bozuk para
varsa çıkardım ve saymaya başladım: "25 sent, 26 sent, 27
sent..."
muslukları açıp kapamaya, ışıkları ;
yakıp söndürmeye devam ettim,
bozuk paraları saymaya ve makul bir
biçimde bir ayakkabıyı
diğerine paralel koymaya filan...
tabi gerçekten, bu tarz geceler geçirmediyseniz, anlamsız gelirler.