Engin günaydının oyunculuğuna hayran oldum hele o boyalı saçıyla uyumlu bir rolde olması bi de pek az gorunmesine rağmen ercan kesal da bayağı bayağı yakışmış ekrana gördüğümden beri onu düşündüm keşke gençlik yıllarında ekranlarda daha çok görseydik.
bin yıllık elektrikçi olarak matığını asla anlayamadığım bağlantı.
bağlarım o ayrı ama çalışma mantığını asla anlayamadım. kaç kere oturdum şemasını inceledim yok arkadaş mantık yok ama çalışıyor.
bir de diferansiyeli anlamam.
hangi şeytan fikirlinin aklına geldi bu iki şey bilmiyorum. tebrik etmek lazım.
“Dünyada iki türlü insan vardır: İyiler ve kötüler. Kötü senin elini sıktığında kafasında kırk türlü plan yapar. Onu oraya koyar, bunu buraya koyar; plan, plan, plan. Anladın mı? Ama iyiler öyle değildir. İyiler iyi insanlardır. “
Engin Günaydın , Binnur Kaya nin basrollerinde oynadığı muhteşem bir Türk filmi. Ayrıca favori aktörüm Settar Tanrıöver'in şov yaptığı filmdir kendisi.
Ellerini yıkadın mı sen? sorusunu her koşulda soran bir baba ve andavallı bir çocuğu içerisinde barındıran film. güzel bir filmdi izlemeyenlere tavsiye ederim.
Sıkmayan, akıp giden, eğlenceli, oyunculuklarıyla da göz dolduran harika filmdi. Binnur kaya'nın hissettiklerini hissetmiş kadar oldum. Bu nedenle evlenmeme kararı aldım. Teşekkürler.
--spoiler--
Celal denen herife film boyunca bol bol sövdüm. Beni evlilikten soğutup erkeklerden tiksindirdi. Gül gibi karınının canına ne kastın vardı şerefsiz herif ya.
Tek istediği ilgiydi, alakaydı. Sevgiye muhtaçtı sadece. Bak bi öpücükle nasıl yüzünde güller açtı tüm gün kadının. iki kelam etmek, hoş söz söylemek çok mu zordu evlilik süresince? Ay yine sinirlendim.
Şu vekil kadının da homini gırtlak tıkınması sinirimi bozdu. Şu vavieni bağlamasaydılar da kadın yediklerini yakmak için inip çıksaydı merdivenlerden. *
--spoiler--
“içine atıyon, hiç iyi birşey değil atma. Dünyadaki bütün büyük hastalıkların ana sebebi bu, içine atmak. Atma konuşmak mı istiyon konuş, ağlamak mı istiyon, ne yapmak istiyorsan onu yap ama içine atma.”
Bilinenin aksine Mutlu sonla bitmeyen film. Celal para için başladığı planına, tutuklanma korkusu ile parayı sevilayla birlikte yemeyi göze alarak sahte mutluluk oyunu oynadı. Yani celal yine pis herifin tekiydi, hiç değişmemişti.
Engin günaydın ve binnur kaya muazzam oynamış, film zaten türk sinemasının yüz aklarından biri. Hala izlemeyen varsa hiç beklemesin.
abisiyle birlikte elektrik işleri yapan celal, karısı ve ergenlik dönemindeki oğluyla mutsuz bir aile tablosu çizmektedir. sıradan yaşamından bıkmış, kendisine bir çıkış yolu arayan ve daha fazlasını hakketiğini düşünen bir adamdır.
Celal karakterinin aynaya bakarken aniden değişen duygu durumu ile söylediği -pikniğe gidelim mi? cümlesi filmin kırılma noktalarından biridir kanımca. Filmin birkaç yerinde karşımıza çıkan; örneğin; yine aynanın buğusunda aniden Sevilay’ı görmesi, ya da öldü sanılan Sevilay’ın kapıda belirmesi gibi - gerilimli sahneler, korkuyu seven yönetmenlerin küçük oyunları gibi. Renkler, çekim açıları ya da kapalı hava bize; filmin yönetmeni Taylan biraderlere de göz kırpıyor.
Celal’in sabah kahvaltı sahnesinde – bıktım hepinizden! diyerek dillendirdiği içsel süreçleri, aslında tüm mutluluğunun önünde engel olarak karısını gördüğünü ve onu yok etme fantezisinin reele geçişini çok iyi vurguluyor. Bunun için prova yapması, yani kablolarla sardığı çuvalı uçuruma yollaması ise; vavieni bile bilmediğinin yüzüne vurulması ile yaşadığı narsistik incinme sonucu; tüm öfkesini yeniden – en yakınındaki en zayıf halkaya yani Sevilay’a yönlendiriyor.
Celal uzun zamandır planladığı gibi hem Sevilay’dan, hem de onun sarı hırkasından kurtuluyor- ya da kurtulduğunu sanıyor. Burada sarının aseksüel bir renk olduğunu düşünürsek; Sevilay’ı ve onunla ilgili her şeyi simgelediğini düşündüğüm sarı hırkayı ; uçurumun kenarından Sevilay’ın ölüsü olarak yeniden Celalin kollarına bırakıyor film…
engin günaydın ın çekirdek yediği sahne bana, zeki demirkubuz un yazgı filmindeki serdar orçin i hatırlatıyor.
kayıtsız, umarsız ve donuk celal karakteri aslında engin günaydın ın memleketi tokat erbaad ta abisinin elektrik dükkanında çekilmesi, bolca gördüğümüz çarşıda büyümüş olması aslında celal ile engin günaydın ın bir biyografik-psikolojik çözülmesini ortaya koymuş. taylan birader lerde harika bir gerilimle filmi bize yansıtmışlardır.
--spoiler--
mutlu son-muş gibi bir sonla biten film. zaten celal o sahte mutluluğu bile hak etmeyen bir adam. her şeyi rahatsız edici, ama komik de bir yandan. televizyonda çok yayınlanıyor her seferinde utanarak güldüğümü hatırlıyorum. bir süre etkisinden çıkmak mümkün olmuyor.
--spoiler--
evet bilindiği üzere engin günaydın'ın başrolde oynadığı film fakat aynı zaman da iki anahtarlı elektrik devresidir, tabi bunlardan kalmadı artık çünkü foteselli lambalar vavienlerin yerini almış bulunuyor.
her evin koridorunda mutlaka bulunması gereken, iki farklı yerden elektrik devresini açıp kapamaya yarayan tertibat. gece tuvalete kalkınca korkudan alta sıçmamak için birebir.