Her terör olayının ardından bizzat çevremdeki reaksiyona bakarak yapmış olduğum tespittir.
Bu kirli savaşa son vermek, halkların kardeşliğini güçlendirmek, eşit yurttaşlık ve antimilitarizm gibi kavramların için doldurmaya çalışmak yerine bayrak asıyoruz efendim. Her ölümden, her mayından, her kavgadan sonra bayrak asıp, tepki vermiş oluyoruz. Sosyal devletin gerekliliklerini yerine getirmiyoruz. Meclisi çözüm üretmek için değil problem yaratmak için kullanıyoruz. Ve bayrak asıyoruz. Ne mutlu bize !
sermaye egemenliğinde yaşanan toplumlarda milliyetçiliğin manipülatif etkilerini, bir beyin yıkama tarzı olduğunu, bir nevi afyon işlevi gördüğünü görmemize vesile olan durumdur.
sokakları 15'ten fazla asker öldüğünde dolduranların, bir kaç gün ırkçı sloganlar atanların iki gün sonra vur patlasın çal oynasın hale dönmeleri de bundandır.
zira yaşanan hadiseler le kendi öz yaşamları arasında herhangi bir bağlantı yoktur. halkın asker ölümlerine verdiği tepkilerle muhteşem yüzyıl'a veya galatasaray fenerbahçe rekabetine verdiği tepkiler nitelik olarak birbirinin aynıdır.
oysa üretim ilişkileri bağlamında sınıfsal siyaset yapılsa ülkede durum büsbütün değişecektir. türkiye halkının milliyetçi hislerle savaş sloganlarıyla sokakları arşınladığı "boş" tepkiler verdiği günlerde yunanistan halkı emek, özgürlük diyerek sınıfsal haklarının bilinciyle dolduruyor sokakları. geçen 15 ekim günü bütün dünyada sokaklar sistemden zarar görenlerle dolmuşken biz sokakları kan ve vahşet sloganı atanlarla doldurabiliyoruz.
kan nasıl durur? sokaklar ne zaman tek yol barış diyenlerle dolar taşar, işte o zaman biter.
vatan; işçi sınıfını sömüren sermayenin kuruntusudur. vatan hep onların hesabına çalışan bir değirmendir.