geçen ekşi'de bi entry okurken gördüm bu lafı. hangi entry olduğunu unuttuğum için link veremiyorum ama çok güzel laflardı ve bence bi başlığı hakediyordu. hatırladığım soruları daha açarak listelemem gerekirse,
neden hep vatanı sattığını söylediğiniz insanlar aydınlar, sanatçılar oluyor,
neden hep vatanı sattığını söylediğiniz insanlar mahkemelerde yargılanan, çoğu hapislerde yatan insanlardan çıkıyor,
neden hep vatanı sattığını söylediğiniz insanlar değil de vatansever dediğiniz insanlar para içinde yüzüyor,
neden hep vatanı sattığını söylediğiniz insanlar arasında çoğu normal gelirlerle, hatta kıt kanaat geçinen insanlarken, mal varlıkları sayfalarla anlatılan adamlar size göre vatansever oluyor..
vatanı satanların, "toplumdaki kabullenilmiş yargılara karşı çıkmalarından ve farklı bir şey söylemelerinden, dolayısıyla düşünce özgürlüğünü savunmaları ve baskıcı devlete karşı çıkmaları nedeniyle" aydın sayılmaları.
aslında sadece aydınlarla sınırlandırmak çok da doğru değil, vatan haini olmak, vatanı satmak o kadar kolay ki bu ülkede. ha ne kadar aydındırlar, ne kadar değildirler orası da tartışılır elbet. ama toplumda genel kabul görmüş şekliyle biz yazımızda aydın diyelim.
basit ajitasyonvari bir üslupla başlayıp yavaş yavas ağırlaştıralım bakalım yazıyı.
dedik ya aydın olmaya gerek yok vatan haini yaftasını yemek için. şimdi açalım biraz...
öğrencisiniz ve yök'e, üniversitede uygulanan anti-demokratik uygulamalara karşı çıkıp, halk için bilim halk için eğitim mi istediniz? vay vayy kaç kişi vatan haini olduğunuza dair hüküm verdi biliyor musunuz?
hak arayan-hak arayanı savunan, ülke sorunlarından bahseden-ülke sorunlarının çözümü için mücadele eden, örgütlenme hakkını savunan-örgütlenen... uzar bu liste.
nereden tutacağımı bilmeden girit'in labirentlerinde dolaşır misali başlayalım beyin egsersizimize.
önce; biraz barthes'çılık oynamama izin verirseniz önermenin kullandığı o güçlü sıfattan başlayalım isterseniz: vatan haini ve bu sıfatı parçalayarak otopsisini yapalım
vatan nedir? öyle çok mistik, manevi falan anlamlar yüklemeye çalışmayın... en genel geçer, somut anlatımıyla vatan nedir?..
vatan nihayetinde (haydi beni linç edin!) bir toprak parçasıdır, sonra üstünde yaşayan insanların onunla kurdukları kişisel tarihi, maddi ve manevi bağlar o toprağı o insanlar için özel, kendilerini ait hissettikleri bir yer yani vatan yapar... uzun lafın kısası, vatan kendi başına kutsal birşey değildir, ona adanmış kimlik ve o kimliğin ihtiva edebileceği muhtemel kutsallık da tamamiyle kişiseldir, yani herhangi bir kurumun ya da grubun bu konuda bir tasarrufu mevcut değildir... bu yüzden de birilerini hain ilan etmeden evvel gayet iyice düşünülmelidir, bu memleket kimindir?
burada yapılan temel hatanın sebebi muhtemelen türk devletinin kuruluş mantığında gizlidir. ilk önce temel hatanın ne olduğunu tekrar ve daha açık tespit ve telaffuz etmemiz gerekirse; temel hata vatan, devlet ve millet kavramlarının neredeyse aynı şeyler olarak kodlanmasıdır, halbuki bu kavramlar arasında bir hizmet hiyerarşisi mevcut olmalıdır. burada, vatan ve milletten evvel devlete sahip olan modern turkiye (-ki vatanın neresi olduğuna dair, yani sınırlar hakkında tartışmalar 1939'a, tc devletinin kurulmasından 16 sene sonrasına kadar sürdü, aynı şey "millet" için de geçerliydi; ittihatçı dönemden beri müslümanlık üzerinden kodlanan "türk"lük yine lausanne'da da bu zemin üzerinden tanımlanmıştır, azınlıklarla yaşanan sorunlar bunun en güzel örneklerinden biridir zira vatanın nüfusu homojenleştirilmeye çalışılmıştır. günümüzde hala bir millet inşasıyla meşgul olduğumuz bile savunulabilir), vatanı da, milleti de "devlet" üzerinden tanımlamak zorunda kalmıştır, bu noktada "millet", vatandaşın birey olarak mevcudiyetinin genel tanımlama haricinde bir ifadesi ve manası olmayan, bireysel varlığın varlığına armağan/kurban edildiği bir kavram, vatan da bu kavramın kendisine vücut bulduğu bir "mit ülke" haline gelecektir ve gelmiştir de.
halbuki demin bahsettiğimiz hizmet hiyerarşisi aşağıdan yukarıya vatan, devlet, millet şeklinde olmalı, yani vatan, devletin millet adına ve lehine kullandığı işlettiği toprak, millet ise devletin biricik varoluş sebebi ve amacıdır. devlet, vatan üzerindeki tasarrufunu millete daha iyi hizmet etmek adına kullanır. nihayetine, millet üçgenin en tepesinde, vatan ve devletten hizmet bekleyendir... devlet ve/veya vatanın milletten hizmet beklemesi en temel demokrasi mantığına bile terstir.
pekala, ya tamlamanın ikinci bölümündeki "hain" kelimesini kesip biçmeye başlarsak karşımıza ne çıkar?..
"ihanet" denilen kavram üzerine biraz düşünerek başlayalım işe... ihanet ne zaman gerçekleşir, yani ihanetin olmazsa olmaz yaratıcı koşulları nelerdir?..
ihanetin oluşabilmesi için ortada bir anlaşma olması gereklidir. demin de koyduğumuz gibi, vatan ile vatandaş arasında direkt bir anlaşma yoktur, olamaz da zira vatan nihayetinde topraktır, anlaşma yapabilme kabiliyetine haiz değildir. ihanet, bu noktada onu bir sosyal kontrat olarak görürsek eğer (-ki ben aslında tam olarak böyle görmüyorum fakat burada en kabul gören cumhuriyetçi (bkz: jean-jacques rousseau) tanımını kullanmayı tercih ettim), sadece devlete karşı içinde olunulabilecek bir durumdur. uzun lafın kısası, insanlar vatanlarına değil devletlerine ihanet edebilirler ancak... işte tam da bu yüzden, meşru olmayan devletler genellikle kutsal, dokunulamaz vatan mitoslarına ihtiyaç duyarlar.
bu hızlı otopsinin ardından vatanın bizim için, kim/ne tarafından bu kadar kutsallaştırıldığını ve dokunulamaz bir mitosa dönüştürüldüğünü umarım biraz da olsun görebilmişizdir de bazı tamlamaları ve sıfatları kullanırken, vatan için değil ama vatandaşların hayrı için fazladan bir defa daha düşünürüz.
'kıpraşmayın! elleşmeyin! her bir şey olduğu gibi kalsın!' tavrındaki statukocular; kurulu düzenden nasiplendikleri içindir ki, mevcut duruma aykırı bir yeniliğe taraf olamazlar. taraf olan sağduyu sahibi insanları ise 'tu! kaka!' göstererek, halk nezdinde var olan değerlerini düşürmeye çalışırlar.
yani,
- bir ülkenin vatan haini üretimi ne denli çoksa, aslında bu durum; o ülkede, mevcut düzenden kan emen asalak sayısının da o denli çok olduğunu göstermesi bakımından, bir turnusol kağıdı gibidir.
- sence, ahmet nasıl bir adam aabi?
- siktiret! vatan haini, pezevengi!..
- pekiyi! mehmet için ne düşünüyorsun?
- geçenlerde, köprüleri satalım demiş yine, dürzü!...
- ya! ayşe ve fatma?
- al birini vur ötekine, ayrılıkçı şıllıklar!
- sanatçılar?
- en iyisinin amına koyuyum, hainin önde gideni onlar!
- söz meclisten dışarı mı aabi?
- sözüm meclisten dışarı nejdet! koçumsun! sen benim...
vatan fikrinin sadece cahillerin savunabileceği bir şey* olduğunun bizzat cehalet tarafından itiraf edilmesidir*. eskiden cehalet utanılacak bir naneydi. aydını gören okumuş çocuk deyip saygı duyardı.. mı acaba?
turizmde tanıdığım evropa orta sınıfı hariç tanıdığım tek halk, halkım ve ondan genelledğim; düşünmekte kolaylık sağlıyor diye tümevarıp genelleme hastalığının yaygın olduğu sapiens mayasında*.
gördüğü ilk 4 numero gözlüklü, sakallı, 3 dil bilen(gerçi 10 dolarlık makina 7 dil biliyor), harbi harbi aydın, gözlerinden ışık saçan aydını, aydın sıfatına tanım olarak yapıştırıp diğer aydınları birbirinin aynı klonlar sanıyor. önce aydının tanımında anlaşalım; olması gereken minimumlar neler ve farklarının o tanımdan gayrı mı değil mi?
mesela ahmet altan, genelkurmay başkanının, en fazla ulaştırma bakanı kadar sözü, diş gösterme yetkisi olmasını isteyen biri. bu aydın olmanın şartı olabilir, ahmet altan'a göre bu durum vatana veya vatanı vatan yapan insanlara daha hayırlı olabilir, uzun vadede asıl vatana ihanetin ordu güdümlü siyaset olduğunu düşünebilir. o ''vatan''ını savunmak için yaptığı çekici, çifte su verip kan ter içinde örste döven halkın, çekici ''beni koru'' diye verdiklerinin, sonunda kendi halkını çivi olarak görebileceğini tecrübeleri yüzünden düşünebilir. (bkz: ahmet altan ın derdi)
başka bir aydın da şimdilik bu durumun devamının vatanın hayrına devam etmesi gerektiğini, aksi halde, aksini düşünen diğer aydınların, vatan dışı unsurların çekiçle vatanı savunanları zayıflatıp vatanı savunmasız bıraktırma siyasetinin bilinçli veya bilinçsiz maşaları olduklarını iddia edebilir. 10 yıl sonra ırak gibi kamplaşmış türkiye'de karşılıklı provokatif intihar eylemleriyle vatanın ateş topuna dönebileceğini öngörüp ehven-i şer olarak çekici elinde tutanların nazını ''şimdilik'' çekmeyi tercih edebilir. ama aydının nihai hedefinin o savaş baltasının sadece son çare olarak ve diğer kabilelere karşı kullanılmak üzere toprağa gömülmesi olduğunu kabul etme ortak paydasında buluşarak. hatta belki savaş baltasız bir dünya hedefiyle yaşayarak..**
1789'un 1848'in, 1917'nin, 1968'in motoru aydınlardı; kendine cehalet sıfatını yakıştıranlar adına, pastayı yakıştıranlara ve onların köle çakallarına karşı. kimdi bu çakallar? kraldan çok kralcılar. şimdinin kafasında ogün samast beresiyle cadı avlar gibi aydın öldüren cehaleti olmasın. ya da vatan ezan bayrak gazıyla çalışan sap(m)iensler?
gerçi o devrimler açlık gazıyla ''vatan''daşını kullanan aydınların zihni köleliğe başkaldırısıydı. vatanlarını ''satan'' ve kellelerini giyotin eskitmeye harcayan aydınların derdi daha felsefi ve sonuçları pasta fiyatlarını da düşürdü ama halkın derdi ekmekti. fransa vatanıyla* sınırlı kalama(z)dı. önce kalemle, sonra kaldırım taşlarıyla sattılar vatanlarını. sonrasında diktatörler de karambolden gol atsa da*, artık pasta yemek aristokrat sporu olmaktan çıktı, montagnard'lar bile dağdan! indi kaldırım taşlarıyla adam ettiler vatanlarını. aydın, özgür vatanını; halk plaja girince denize giremeyen vatandaş da pastasını aldı, mutlu mesut yaşadılar. gökten 3 elm..
zincirlerimizden ve boş midelerimizden başka kaybedecek zerzevatlarımız oldukça, bizi zihni köleliğimizden kurtarmak isteyen aydınların fikirleri, gri hücreler arası nöron köprüleri olarak kalacak ve halkın* gözünde hain; aksini iddia edenler vatansever olacaklar *.
popülizmi de geçip içi ahmaklığa kadar getirmiş saçmalama örneği. aydının asli görevi "vatanı korumak" değildir. aydın çağı yakalamış ve hatta ilerisinde kişidir. ve günümüzde önemli olan devlet ve ondan nemalanan bir grup değil insandır. aydınların da vatandan bilmemneden önce insanı düşünmesi kadar doğal bir şey olamaz.
vatanı satanların yalnız aydın zümre olduğunu vurgulamak mantık hatasının ilk cümlesi vazifesini görür ki gerçeğe yaklaştırmaz bilakis karanlığa götürür.bu başlığı kazara okuyan "vatanını satan hain" kendisini aydın zannedebilir,sırf aydın olduğu ve sözüm ona doğruları daha iyi ayırt edebildiği için bu yola başvurduğu savunmasına girişebilir.yok yere vatanını satanlara sıfat arayışına girişilmemelidir.vatanını satan vatanında öğretmen,doktor,çiftçi,asker,aydın değildir;vatanını satanın dünyanın her yerinde tek bir sıfatı vardır: hain.