Varoluş kelimesinin kişiye çağrıştırdığı ilk düşünce, doğumundan itibaren geçen süredir. Oysa varoluş tek bir insanın varoluşundan değil, canlılar cansız varlıklar ve hatta nesneleri bile içine alan bir felsefedir. insan beyni sürekli sorgulayan bir yapıya sahiptir. Bu sorgulama cümlelerinin içinde genel olarak ne ve neden kalıpları geçer. işte varoluşsal sorgulama klişesi de tam bu noktada devreye girer. Enerjik ve neşeli bünyelerde, farklılaşım yoğun olan bir durumdur. Varoluşun sorgulanmasında duygular da derin bir yer tutar. Kişi o anki ruh haline uygun olan seçeneği kabullenmeye hazırdır.
Varoluş sorgulamasında psikolojik olarak yeterli kimliğe sahip olanlar, empati yeteneğinde genellikle mutlu hislerle karşılaşım yaparlar. Oysa mutsuz bilinçaltlarında empati kötü durumda olan varlıklara yapılır. insanların düşünce yapısı, yaşantı, şartlar ve psikolojiye göre değişir ve akıllarından yaşadıkları durumun vahimliğine göre neden varım, neden yaşıyorum, sonum nasıl gibi sorular geçer. Varoluş klişesi bu sebeple insanların fiziksel ve zihinsel farklılaşmasıyla ilişkilendirilir.
Düşünme yeteneğine sahip olan hiç bir canlının varoluşu hakkında düşünmemesi diye bir olasılık yoktur. insanlar sürekli bu bilgiyi edinmek için çalışmalar yapmışlar hatta bunu bilimle taçlandırmışlardır. Varoluşu dinle bağdaştıran binlerce etnik toplum ve kültür hatta bilimsel veriler vardır. Ancak hala insanoğlunun varoluşu anlamlandırma çabası devam eder.
Yaşamın kendine ait, kendi çapında metaforları olsa da, yaşam içindeki sürprizler de yaşama değer, acı, hüzün, içtenlik ve özgürlük katan semptomlardandır. Varoluş insan beyninde en çok din konusuyla ilişkilendirilir. Çünkü inançlar kişiyi bu yönde ekarte eder. Varoluşunun dine bağlayan tüm toplumlar tekrar dinin verdiği bilgiye dayanarak manevi güce kavuşacaklarını düşünerek sonlarını bu uğurda bekler.
Gelmiş geçmiş tüm toplumlarda varoluş, varlık ve hiçlik terimleriyle özel uyum gösterir. Çünkü insanların varoluşla ilgili en çok araştırdığı konu neden varım olurken, bir gün hiç olacağı düşüncesini de unutmamaktan geçer. Bu sebeple varoluşun irdelenmesi sonu bulunmayan bir kuramken, bu soruya verilen tüm cevaplar ideolojiden öteye gidemeyecektir.