varolus özden önce gelir ama davulun sesi de uzaktan hos gelir.
yani bu durumda her davul sesi duydugumuzda bir öz varoluyor, ya da varoluş özleşiyor, evet..
ya da aslında düşününce, hakikaten bir nevi felsefik kavramlar falan filan diye düşünürken farkediyorsun ki gecenin 4 ü olmuş saat ilerlemiş ve hayattan tek umdugun şey havanın birazcık daha soguk olması. bu ne yaman bir çelişkidir.
bu durumda sivri sinekler a ise ve ben b isem düşününce doğru bir önerme gibi geliyor.
yani a + b = varoluş. a * b = öz
demem odur ki sinekler sizi yiyorsa varsınızdır. evet.
J.P Sarte'ın önermesidir. Varoluşçu felsefenin temel deyişlerinden bir tanesidir. insanın, maddelerden farklılığını vurgular. Varoluşçuluk bir hümanizmadır adlı kitabında bu meseleyi ayrıntılarıyla anlatır. Cansız maddelerin önce özü oluşur sonra varoluşu. Bir örnek vermek gerekirse kalemin rengi, eni, boyu gibi özellikleri önce tasarlanır sonra o tasarıma göre yapılır. Yani önce öz sonra varoluş. Ama insan dünyaya gelirken özellikleri birileri tarafından tasarlanmaz. Pascal'ın tabiriyle insan dünyaya bırakılmış bir varlıktır. Bu varlık kendi tercihleriyle özünü oluşturur. Peki tercihlerinde özgürmüdür. Değildir, ama kendini özgürleştirmesi gerekir. Özgürleşmesi gerektiğinin farkında olması lazımdır. Bu farkındalık bir süre sonra bulantı yaratır. Çünkü özgürleşme meselesi zor iştir, ama üstesinden gelinmelidir. J.p Sarte markistler tarafından idealist olmakla eleştrilir.
önerme islama yatkınlığı ile öne çıkıyor gibime geliyor şöyleki:
öz insanın maddesel varlığını yani etini kemiğini ifade ediyor. varlık (Exıtence) ise zaten hep vardı ve insanın maddesel özü ile birleşmesi ile açığa çıkar. burada exıtence ruhu temsil etmektedir. yani ruh hep vardı ve insanın rahme düşmesi ile açığa çıktı diye yorumlanabilir. markıstler ne der bılemem ama zannımca j.p. sarte da biraz agnostiklik var gibime geliyor. çünkü hoca varlığın temelini oluşumunu ve kökenini metafizikle de yorumlamaya çalışıyor.
jean paul sartre' nin zirveye çıkardığı varoluş felsefesinin, merkezini oluşturan cümlelerden biridir. sonuna kadar haklıdır. insan tanrı tarafından dünyaya bırakılır ve özgür seçimlerle kendini yapar. elbette tanrı vardır, ancak insana verdiği akıl ve fikir sınırları içerisinde, kendi yolunu çizer özgür seçimiyle. dolayısıyla, özü oluşturan varoluştur; varoluş da özden önce gelir.
söylendiği dönemden bağımsız anlamanın yanlış olduğunu düşündüğüm sartre sözü. acaba sartre'dan önceki filozoflar, insanın bir fıtratının olduğunu mu söylüyorlardı? 18. yy'nın ikinci yarısı ve 19. yy başlarında hala kaderciliğe inananlar var mıdır ki? bahsini ettiğim dönem, bilimin geliştiği bir dönem. öte yandan teistlere göre öz, varoluştan önce mi geliyor? ne islamiyet ne de hristiyanlık insanın bir fıtratı olduğunu söylemiyor. hangi dini düşünce insana bir kalıp biçip, o kalıba hapsediyor insanı? kader dedikleri şey, insanın eyleyeceği şeylerin önceden belirlenmesi mi?
kafamda deli sorular.