sözlükte varlığını bugün fark ettiğim, hiçbir entrysine eksi oy veremediğim gibi, kendimi tutamayıp sukela bastığım, 3. nesildi, türbandı, mini etekti, göttü, anketti tartışmaları sürerken, sözlüğe vaha olmuş süper gibi değil gibi bir yazar. entrylerinden bağyan olduğu anlaşılıyo, doğruysa bu kadar güzel mavra atan, geyik yapan ilk bağyan yazardır nezlimde..
evde oturmuş i just called to say i love you dinliyorum, duygusal insanım vesselam. herhalükarda dokunsan ağlarım. baktım msnde bu, güya çok yakın arkadaşız, birbirimize her şeyimizi anlatıyoruz falan. ama ben bunun yakın arkadaşlık mefhumunu anlamış değilim, selam dahi vermez. naber dersin, siktir lan sana ne, sana hesabını mı vericem nasıl olduğumun demediği kalır bi. benim literatürümde arkadaşlık böyle olmadığı için dirayetle beklerim konuşmasını.
neyse, 7 ağustos benim için sıradan bir gün, 8 ağustosta da yakın bir arkadaşımı kaybetmiştim iki yıl önce. allahın siktir ettiği bir şehirde yaşıyorum, ahir ömrümde en büyük hayalim köprüden geçerken "ulan istanbul bi gün yenicem seni" diye bağırmak. aradım bunu, her zamanki gibi ulaşılamıyor, ha çalsa da açmıyor telefonu zaten. filtre mi ne koymuş, konuşmak istemediği insanlar aradığında telefonu çalmıyor. kıllandım tabii telefonu açmayınca. sonra kıçımdan ter akaraktan ulaşabildim; yanına geliyorum ben dedim, 7 ağustos senin için önemli olmasa da benim için önemli. alırsın de mi beni dedim. almaz lan bu beni, sıcağı bahane eder, abi işim var der diye de düşünüyorum bi yandan. bütün yol boyunca bunu düşündüm. iner inmez aradım; e geldim ben. bekle dedi hemen geliyorum. elimden düşürmediğim telefonuma bakıp duruyorum, arayıp gelmiyorum diyecek diye. bu arada işten aradılar, evrak fatura sordular. baktım koşa koşa geliyor, ter içinde kalmış, sanki yıllardır görüşmemişiz gibi sarıldı. zaten kızlar hep böyle sarılırken bi de sallanırlar. kösnük bi insanım, karşılaşma ritüeli bitsin diye bekliyorum. hadi eve gidelim dedim, yorgunum (ki en çok zikrettiğim şey yorgun olduğumdur). olmaz dedi alışveriş yapıcaz, bugün benim doğum günüm, her dediğimi yapmak zorundasın. e iyi bakalım, alışveriş de yaptık, eline aldığı ilk şeye "a bu güzelmiş sana da çok yakıştı" dedim ki bir an önce bitsin alışveriş. benim ibneliğimi anlamış olsa gerek almayacağımız şeylere bakmak için adil ışık'a bile girdik. o cehennemi kısa kesiyorum.
eve gittik, uyuycam ben dedim, ama bilmez benim yanımda biri varken uyuyamadığımı. kaç gece beraber kaldık bir kere bile uyumadım ordan bile uyanmadı duruma. şebnem ferah'ın gayet ağır ağlak bi şarkısını koydu playliste, bir de loop yapmaz mı aman allahım! benim uyku planım zehir oldu. o kadar gelmişim doğum gününü kutlayayım dedim ayıp olur şimdi, baktım gözünden bir damla yaş geldi, n'oldu dedim. abi zaten sıcak siktir git ya terliyorum işte görmüyo musun dedi. sustum...
yazı yazmanın, yazarlığın ne olduğunu bilen yazar.. zorla artı oy verdiren yazar.. takip edilesi, beğenilesi yazar.. bakalım daha fazla girerse celebrity olması işten bile değil..
edit: ben demiştim demek istemiyorum ama, bahsetmedim desem de yalan olur.. bu yazarın celebrity olacağını bir zamanlar burada yazmıştım. (bkz: fatih altaylı)