hiçbirşey sebepsiz değildiyeceğimiz bir durumdur bir bebeğin hayatını kurtarmak için giden ambulansa toz kaldırıyor diye saldırılmaz. demekki akılları başlarına gelmemiş.
bu nasıl bir zihniyet, nasıl bir insanlık, diye düşündürüyor ve nefret uyandırıyor. kimsiniz siz yahu, ne yapıyorsunuz, ne işiniz var bu dünyada, sözümüz bunu yapanlaradır, topluluğa veya topluma değildir. ölsünler böyleleri yaşamaları bile günah yahu. ulan bir gün sende o arabada gideceksin. ne istersin ambulanstan. isyan, isyan, isyan.
yıllardır devlet bize hizmet getirmiyor dediler, ilk olarak hizmet getirenleri bombaladılar, depremde tüm ülke tek yumruk oldu yardıma koştu, yardım getiren askere saldırdılar, devlet okul yaptı, yatırımcı iş yeri açtı bunlar gece gelip bunlara saldırdı yıktı yaktı. biz kürtlerin hakkını savunuyoruz dediler en çok kürtlere zarar verdiler. bdp'li vekiller askerin önüne canlı kalkan oldular, biz analar, bebeler ağlamasın istiyoruz dediler bir kişide demedi ki, asıl bebe katili pkk nın önüne neden canlı kalkan olmuyorsunuz diye. işte içinde bebek olan olan bir ambulansı toz çıkardı diye linç etmelerinin ardındaki zihniyet de budur. çünkü onlara göre o ambulans türkiye cumhuriyetini temsil etmektedir. artık net olarak şu ortaya çıktı ki bunların tek amacı bu ülkeyi bölmek, gerisi ise sadece la fontenden masallar.
ingilizce de çok güzel bir kelime vardır- aslında almancada da vardır bu kelime - bu, "conditioning" yani koşullandırma anlamına gelen kelimedir. insanlar düzenli bir beyin yıkama programıyla , belirli informasyonlar belirli bir amaca yönelik olarak sunulduğu takdirde insanlar böyle koşullandırmalarla her yere saldırırlar, icabında kendisi üstüne bomba bağlayıp intihar komandosu bile olur.
bu işlerin kökeninde "beyin yıkama programları" vardır. bunlar kapalı kapılar ardında, gayet akıllı insanlar tarafından belirli amaçlara yönelik olarak programlanır ve uygulamaya konulurlar.
belirli bir ideolojik altyapı, bunun yanında hiç şüphesiz herşeyden sorumlu bir düşman, düşmanın sebep olduğu ve insanların hayatlarındaki bilimum olumsuzlar, bunların arasındadır.
belirli bir grup insana, çeşme de tatil yapan türkler ve pislikler içinde yaşayan kürtler gösterilip, ilk grubun ikinci grubu sömürdüğü izlenimi verilirse, ve o devletin "düşman devlet" olduğu imajı tutacak olursa, adam o devlete ait herşeye saldırır. lokomotif yakar, ambulans devirir. içinde kimin olduğu , bebek mi, hamile kadın mı, hiç önemli değildir. o, o hareketini "devlete karşı" yapmaktadır. orada zarar gören şahıslar, collateral damage - kaçınılmaz kayıp lardır.
bu kelime de ikinci dünya savaşında ortaya çıkmış, askeri çevreler, gizli servisler tarafından pek bi sevilir kelime olmuştur. genellikle hava saldırıları konusunda kullanırlardı bu kelimeyi.
bir trenin içinde 3 adet çok önemli subay vardır, o subaylara başka hiçbir yerde bu kadar hedefsel olarak yaklaşamıyorlardır. uçaklar kalkar, bütün treni imha eder. haa o trende yaşlı kadın mı vardır, bebek mi vardır, o 3 adamın yanında 350 suçsuz insan mı ölmüştür, onlar "kaçınılamaz kayıp" tır.
tabii sonradan bu mantığın bambaşka konularda kullanılabileceğini keşfetmeleri uzun sürmedi. terörist, ya da terörist yanlısı aynen o uçakların pilotları gibi düşünür. önemli olan yaptığı eylemin ses getirmesi, düşman devletin bir nebze daha güçsüzleşmesidir. tabii bunun için gerekli olan ideolojik formasyon, beyin yıkamaya yönelik sunumlarla kendisine daha önceden verilmiştir.
bu, tamamıyla aynı mantıktır. bu mantıkta ahlaki ya da ulvi değerlere yer yoktur. bunun planlayıcıları için başka işlevi, olayı gerçekleştirenler için başka işlevi vardır bu hareketin.
kimsenin kalbi kırılmasın elbette ama işin tadı kaçalı bir 20 sene felan oluyor. tadı kaçmak derken bazı toplum dışı hareketlerin varlığından bahsetmiyorum (onların varlığı daha eski)... eleştirinin yasaklanıp haltı yiyenin korunması geleneğinden sözediyorum...
giriş gelişme sonuç hep aynı;
doktor öldürülür ister izmir'de ister adana'da olsun iletişim özürlü, şiddete meyyal bildiğimiz arkadaşlar yapar, ardından bir grup denyo çıkar iki çift laf eden herkese direkt analı bacılı saydırmaya başlar...
öncelikle şunun adını koyalım;
ayrımcılık? nefret söylemi?
bir kere savunma yolunuz ofsayt...
hep aynı sakız. "yow her yerde vor!"
yok işte amk! şu yaşıma geldim ambulansı durdurup, üstelik de içinde can çekişen bir yavru varken şoförünü dövenine, teknisyenini darpedene rastlamadım memleketimde. yapmaya kalkanı da harcarlar.
deprem için kurtarma faaliyeti yürüten askere el bombası da atılmaz bu ülkenin şehirlerinin ezici çoğunluğunda.
adapazarında binlerle insan öldü, yüzbinlerce kişi aç açık günlerce dolaştı (1 haftasının canlı tanığıyım) kimse yardım yağmalamadı. elinde olan, konu komşusuna verdi elindekini avcundakini...
insanlığın dibi görüldükçe utanacakları yerde bir de üste çıkıp hakaret ediyorlar "her yer böyle" diye. değil evladım her yer öyle. önce ağzını topla, sonra da bir özeleştiri yap. sabrın da bir sınırı var.
biz de akıl hastası değiliz her gün kürtler şöyle, japonlar böyle diye sayıklamıyoruz. tanıdığım kürt asıllı insanlar da var yüzde 90'ının da toplum hayatına entegrasyon sorunları var. ama mahallemin bakkalı da 2 kürt kardeş (adıyamanlı) bu çocuklar da aslan gibi insanlar. esnaf terbiyeleri, saygıları, edepleri 10 numara. tanıdığım bazı izmirlilerden bile daha çok saygım ve muhabbetim var bu iki adama.
herkes eşit olcak dayatmalı entelektüel faşizmle ve çaçaronlukla belki insanları susturursunuz ama itibar sahibi olamazsınız...